Zafer Arapkirli

Irkçı, zenofobik şiddet

18 Mart 2019 Pazartesi

Aslında hepsinin kökeni, yani çıkış noktası aynı.
Demokrasinin kapıdan dışarı çıktığı, ya da belki hiç uğramadığı yerlere, ülkelere ya da tek tek beyinlere, kimi zaman da endoktrine edilmiş (yani hurafelerle, nefretle doldurulmuş, pisletilmiş) kafalara ve yüreklere, “öteki düşmanlığı” hemen girip yerleşiverir.
Yeni Zelanda’nın demokratik bir toplum olmadığını, orada ırkçılığın ve yabancı düşmanlığının yerleşik olduğunu kimse söyleyemez sanırım. Ama bir tek (ya da örgütlü bir grup) insanın dahi nasıl bütün dünyayı sarsabilecek büyük trajedileri yaratabileceğini bir kez daha gördük. Daha önce de Norveç’te olmuştu aynısı. New York’ta İkiz Kuleler’de ve başka yerlerde de.
Bizim yaşadığımız coğrafyanın hemen her köşesinde tanık olmadık mı? Olmuyor muyuz?
6-7 Eylül 1955’i yaşamadı mı İstanbul? “Bizden değilsiniz pis Rumlar, Ermeniler, Yahudiler!..” iğrençliği.
2 Temmuz 1993’te Madımak’ta aynısı olmadı mı? “Bizden değilsiniz, pis Aleviler, dinsizler, ateisler, solcular” barbarlığı.
1978 Kahramanmaraş’ı, 1980’de Çorum’u görmedi mi bu topraklar? “Solcusunuz, Alevisiniz. Yaşama hakkınız yok…” adiliği..
6 Eylül 1986’da Neve Şalom Sinagogu’nu basıp Şabat günü ibadet eden 22 kişiyi taramadı mı alçak ırkçı teröristler? “Pis Yahudiler..” şeysi, yine.
Daha çok yakında, 10 Ekim 2015’te Ankara Garı önünde IŞİD’li ilkel barbarlar 107 kişiyi birden katletmedi mi? “Solcusunuz, Kürtsünüz, aydınsınız, katliniz vaciptir…” kepazeliği.
Ve o katliamın 3 gün sonrasında Konya’da maç öncesi yapılan saygı duruşunda ölenlerin “anısı bile” yuhalanmadı mı? Bir kez daha öldürülmediler mi? Sonra Suruç katliamı?
Yabancı değiliz yani bunlara.
Christchurch katliamının çıkış noktası da aynı şey. “Benimle aynı dinden, mezhepten, ırktan, kökenden hatta partiden değilsen, aynı düşünmüyorsan, yok ol!..”
Faşizmi buram buram tatmış bir halk olarak, bu zihniyete de yabancı değiliz. Ya bir kuytuda enseye sıkılan bir kurşunla, ya meydanlarda yaylım ateşi ile, ya zindan, ya işsizlik, ya sürgün ya da alenen hakaretle ödemedik mi, ödemiyor muyuz bunun bedelini?

Cumhurbaşkanı yanılıyor
Bir mitingde söylerken duydum:
“Yok öyle valiye, Emniyet’e filan haber vermeden sokağa çıkıp gösteri yapmak…” mealinde konuşuyordu.
Bir de şunu ekledi:
“Bak, ben nasıl bu mitingi izinle yapıyorsam, sen de izin alacaksın..”
Ya bilmiyor, ya da bilerek çarpıtıyor. Ya anayasanın ilgili maddesinden haberdar değil, ya da kasten böyle yapıyor.
Bak, anayasa madde 34 ne diyor:
“Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir…” Devamında da, bu hakkın hangi koşullarda (gerektiğinde) kısıtlanabileceğini tarif ediyor.
Bir ilde ya da ilçede seçim için düzenlenen mitingler için, valilik-kaymakamlık- Emniyet-il seçim kurulu vs. yapılacak başvurular, “Diğer partilerle çakışmaması konusundaki önlem-düzenleme-programlama” amaçlıdır. Özgürlükle, hakla filan alakası yoktur. İzin değil, planlama yani.
İkisi farklı şey yani. Kafa karıştırmaya gerek yok.
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü, Protesto Gösterisi hakkı bakidir.
Nokta.

Hürriyet.yalan.tr
HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli’nin ArtıTV’ye verdiği demeçte, söylenmediği halde, “İmamoğlu/Yavaş seçilirlerse oraları onlar değil, HDP yönetecek” (yayın kaydını saniye saniye dinledim-yok öyle bir laf) dediğine ilişkin haber yapmak, yani yalan haber yapmak, bu mesleğe ihanettir. İktidara hoş görüneyim, iktidarın seçim dönemindeki propaganda aygıtına hizmet edeyim diye yapıldıysa alçaklıktır. Yüz kızartırıcı bir suçtur.
Özensizlikten yapıldıysa da bunca yıllık gazetecilik geleneği olan bir kurumun mirasına saygısızlık ve gazeteciliğe ihanettir. O zaman da, yapana kurum içi bedel ödetilmelidir.
Yağma yok.
Bu işleri bu kadar ucuzlatmayın.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Mektep... 29 Aralık 2021
Yandaşlık zor zenaat 24 Aralık 2021

Günün Köşe Yazıları