Su savaşları kapıda yumurta

27 Mart 2010 Cumartesi

Yeryüzündeki su kaynakları; bilinçsiz tarım, altyapı yetersizliği, düzensiz ve çarpık yerleşme nedeniyle her geçen gün etkili bir şekilde kirletiliyor.

Hayatın kaynağı su, dünyanın 4’te 3’ünü insan vücudunun yüzde 70’ini oluşturuyor. Yaşamsal faaliyetlerimizden günlük ihtiyaçlarımıza kadar su, olmazsa olmazımız. Yüzde 97.5’i okyanuslarda ve denizlerde tuzlu su olarak, yüzde 2.5’i ise nehir ve göllerde tatlı su olarak bulunan dünyadaki toplam su miktarı 1 milyar km3’tür.

***

Yararlanabileceğimiz elverişli tatlı su miktarı, bilinenin aksine oldukça yetersiz çünkü tatlı su kaynaklarının yüzde 90’ı kutuplarda ve yeraltına hapsedilmiş durumda. Bu sebeple Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1993 yılından bu yana dünyada yaşanan su sıkıntısına dikkat çekmek amacıyla 22 Mart’ı her yıl farklı temalarla su günü olarak kutluyor.

Dünyada 1.2 milyar insan temiz suya ulaşamazken 5 milyon insan içme sularına atık su karışmasından dolayı hayatını kaybediyor. ABD’de kişi başına düşen günlük su miktarı 575 litre iken Avrupa’da bu rakam ciddi bir düşüş göstererek 200–300 litreye kadar iniyor. Kalkınmakta olan ülkelerde ise sayılar diğerleriyle karşılaştırılamayacak kadar düşük. Bu ülkelerdeki insanlar, kişi başına düşen minimum su miktarı olan 20 litreye bile ulaşamıyor.

Sorunlu coğrafya nedeniyle su kaynaklarını yeterince kontrol edememe, sınırları aşan sular, yağış ve su kaynaklarının dengesiz dağılımı gibi sebeplerden Türkiye zannedildiği gibi su zengini bir ülke değildir. Türkiye’de kişi başına düşen kullanılabilir su miktarımız 1.600 m3’tür. Bir ülkenin su zengini olarak kabul edilebilmesi için yıllık kişi başına 5000 m3 ve daha fazla su potansiyeli olması gerekmektedir. Bu rakamlara bakacak olursak, yeterli önlemler alınmazsa gelecekte ciddi su sıkıntısı yaşayacak ülkeler arasında olacağız.

Su kaynaklarını geliştirme projelerinden sorumlu DSİ’ye göre ülkemizin yenilenebilir su potansiyeli 234 milyar m3, tüketimimiz ise 112 milyar m3’tür. Şu anki nüfusumuza göre kaynaklar yeterli gözükse de, 2023 yılına gelindiğinde 100 milyona yaklaşacağı düşünülen nüfusumuzla yenilenebilir su kaynaklarımızın tümünü kullanıyor olacağız.

Tarımda, sanayide ve gündelik yaşantımızda, azalan su kaynaklarına rağmen su kullanım ihtiyacı giderek artmaktadır. 1990’ların ortalarına gelindiğinde, yaşanan ve yaşanacak su kıtlığına daha da dikkat çekmek, “Bütüncül Su Kaynakları Yönetimi” olarak tanımlanan ilkeleri hayata geçirmek amacıyla “Dünya Su Konseyi” (WWC) ve “Küresel Su Ortaklığı” (GWP) gibi uluslararası sivil toplum kuruluşları kurulmuştur. Türkiye’de ise bu misyonu Tema Vakfı üstleniyor.

Tema Bilim Kurulu, su kaynaklarının yönetimi ile ilgili yasa tasarısı da hazırlıyor. Bakanlıklarla paylaşılacak olan bu yasa taslağında, sular devletin tasarrufunda kalmalı, su üzerinde özel mülkiyet hakkı tesis edilmemeli gibi öneriler yer alıyor.

Çünkü su, insanlığın ortak malıdır, satılamaz ve ticari amaçlarla kullanılamaz.

***

Sadece DSİ ve Tema Vakfı değil, ABD Müşterek Kuvvetler Komutanlığı’nın yayımladığı “Müşterek Faaliyet Ortamı 2010” başlıklı rapor da Türkiye için tehlike çanlarının çaldığını ilan ediyor. Raporda, temiz su kaynağı kıtlığının artmasıyla ilgili tahminlere göre, kirlenme ve nüfus artışı ile birlikte 2030 yılına kadar dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 40’ını oluşturacak 3 milyar kişi temiz suya muhtaç kalacak.

Bu rapora göre, gelecek nesiller temiz su kaynakları kıtlığından dolayı “ırk, kabile ve siyasi grup” savaşlarıyla karşı karşıya kalacak.

Tüm bu verileri göz ardı etmemiz bunlara duyarsız kalmamız söz konusu bile olmamalı. Alacağımız bireysel, küçük önlemler aslında toplumsal bir hareketin başlangıcıdır. Yaşamımızın ve kalkınmamızın olmazsa olmazı, önemli itici güçlerinden biri olan su kaynaklarımızı, gelecek nesillere sağlıklı bir şekilde bırakabilmek için suyumuzu bilinçli, akılcı, adil ve barışçı kullanalım.

[email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları