Zafer Arapkirli

Kaldı 10 gün

22 Mart 2019 Cuma

Başından sonuna çok tartışmalı, adalet ve hakkaniyet düzeyi sıfıra yakın bir demokratik yarışma sürecinin sonuna hızla yaklaşıyoruz. “Demokratik yarışma” ifadesini, formalite icabı kullandım. Yoksa, bu kavramla uzaktan yakından bir alakası olmayan, haksızlık ve eşitsizlik örnekleri içinde gidilen bir seçimden söz ediyorum.
Zaten bu yüzden, sürecin en başlarında yazdığım bir ya da iki yazıda “Bu seçime bu koşullarda gitmek, adaletsiz bir sonucu peşinen kabullenmek ve gayri meşru bir durumun kayıt altına alınıp resmileşmesini şimdiden onaylamaktır. Bu durumda, ertesi sabah yani 1 Nisan sabahında itiraz ve ağlaşma hakkından da feragat etmiş olursunuz” demiştim.
En başta 16 Nisan hileli referandumu ile değiştirilen, parlamento iradesini adeta “ilga” ve anayasal işleyişi tahrip eden, yargının bağımsızlığını da büyük ölçüde ortadan kaldıran düzenin doğası icabı, ağır bir hukuksuzlukla yola çıkıldı. Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) görev süresi tartışmalı biçimde uzatıldı. Seçime katılan en büyük partilerden birinin genel başkanına “Cumhurbaşkanı” sıfatını (da) taşımaktan kaynaklanır şekilde “anayasal statüsü” bahane edilerek, “Seçim yasaklarından muafiyet” tanındı. Hem seçim yasasında, hem de ilgili tüm yasalardaki demokratik arızaların giderilmesine yönelik tüm itirazlar reddedildi.

Hukuksuzluk diz boyu
Bu iktidar döneminde yapılmış bundan önceki tüm seçimlerdeki gibi, düşünceyi ifade hakkına ilişkin tüm engeller ağırlaştırılarak korundu.
Rakip olan ve “tehdit” olarak algılanan parti ve adaylara karşı bir “meşruiyet tartışması” yaratılmak istendi. Kişi ve kurumlar, örgütler ve adaylar sistematik biçimde “terörist” damgası yedi. Daha ileri gidilerek, kişisel itibarların zedelenmesi için, iktidarın güdümündeki medya organları üzerinden bir “İddia at, yapışmasa da izi kalır” pratiğine hız verildi.
Gezi Direnişi benzeri davalar “hortlatılmak” sureti ile, bunun bazı muhalif aday ve partilerle nasıl irtibatını kurabiliriz çabasına girişildi.
Hem büyük kentlerde hem de belli bir bölgede önemli bir oy potansiyeline sahip bir partinin mensuplarına her türlü emniyet ve yargı gücü ile baskı yapılmaya, soruşturmalar açılarak “kriminalize edilmeye” çalışıldı. Bu hareketin sözcülerinin her tavrı ve konuşması, bir yargı kararına dayanılmadan, yandaş ve yalancı medya tarafından uluorta “terör eylemi” gibi sunulmaya çalışıldı.

Medya yerlerde
Hükümet tarafından palazlandırılmış ve artık bir “resmi propaganda aygıtına” dönüştürülmüş bir medya grubu, söylenmemiş bir sözü başlıklara çıkararak medya etiği cinayeti bile işlemekten çekinmedi, utanmadı.
Bazı yandaş TV kanalları, ana muhalefet lideri ve adaylarına ekran komplolarıtuzakları kurmaya çalışarak, sadece kendilerini rezil etmekle kalmayıp medyanın itibarını da ayaklar altına aldılar.
İktidar partisinin lideri, dış siyasete ilişkin gelişmeleri, örneğin Güney sınırlarımızın güvenliği, Batı komşumuzla ilişkiler, Yeni Zelanda’da yaşanan canice terör eylemini kullanarak, bunun üzerinden bile muhalefet liderleri ve partilerine karşı hasmane bir dil ile yüklendi ve bunu oya tahvil etmeye çalıştı.
Dahası, partinin kendisi değil devletin tüm olanakları kullanılarak doldurulan meydanlarda “Kamu hizmeti, açılış-temel atma, kurdele kesme” niteliğindeki etkinlikler, parti propaganda çalışmasına dönüştürüldü. Bir başka deyişle, tüm partilerden vatandaşların vergileri kullanılarak, iktidar partisinin seçim kampanyası finanse edilmiş oldu.
Şimdi... Tüm bunlar olmamış, olmuyormuş gibi davranarak seçime girip, sonra da sonuçları (teşbih gerekirse) “Ofsayt çizgisi, hakem kararları, VAR uygulaması, gözlemci, MHK, Federasyon” eleştirileri ile karşılamaya var mısınız?
Biliyorum VAR’sınız.
O halde, yolunuz açık olsun.
Sonuç hayırlı ve uğurlu olsun.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Mektep... 29 Aralık 2021
Yandaşlık zor zenaat 24 Aralık 2021

Günün Köşe Yazıları