Savaşa mı Giriyoruz?

18 Ekim 2014 Cumartesi

Cumhurbaşkanı da, Başbakan da kafalarına iyice koymuşlar; ne yapıp edip Suriye’deki rejimi bir biçimde alaşağı edecekler.
Başbakan, El Cezire televizyonuna verdiği röportajda bu niyetlerini son derece açık bir biçimde açıkladı: “Artık Suriyeli kardeşlerimizin Suriye topraklarında kalmasını, kendi toprakları içinde gelecek inşa etmesini istiyoruz. Her türlü yardımı yine yapalım. Kast ettiğimiz tampon bölge askeri bir tanımlama değil, insani bir güvenlik bölgesi ama askeri bakımdan koruma altına alınmış bir güvenlik bölgesi. Bunun belirli yerlerde derinliği farklı olabilir diğer yerlerde farklı olabilir ama kesinlikle insani olacak.”
Öngördükleri güvenlik bölgeleri ise şöyle: “Mesela Halep’in kuzeyinde Halep’le Türkiye sınırları arasında olması lazım. Çünkü Halep’te hem rejim saldırıları var hem IŞİD saldırıları var. İdlib’in Türkiye sınırlarına yakın yerlerinde, aynı şekilde Lazkiye’nin kuzeyinde, yine Haseke’de belli bölgelerde ve şu anki Cerablus bölgesinde, Ayn el Arab da. Bütün bu kuşakta yerleşim merkezlerinin olduğu alanlara göre derinliği değişebilir.”
Peki, bu nasıl olacak? Başbakan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden bu doğrultuda bir karar çıkmasını haklı olarak beklemiyor. O halde, “Suriye’ye müdahale konusunda oluşan uluslararası koalisyon ve gönüllüler koalisyonu bu konuda belli kararlar alıp havadan koruma sağlayabilir.”
Yani bu koruma sağlandığında Türk Silahlı Kuvvetleri, Suriye’ye girip adı geçen bölgelerde konuşlanacak. Bu “güvenli” bölgelerin işlevi ise açık; Suriyeli rejim karşıtları “eğit, donat” yöntemiyle Türkiye’den gelecek silahlarla donatılıp eğitililecekler. Sonrasında da aldıkları silahlarla gidip Suriye ordusuna karşı savaşacaklar.

***

Suriye ise bu girişimin bir savaş nedeni olacağını açıklıyor. Niteliği ne olursa olsun hiçbir rejim kendi topraklarında, kendi insanlarının, bir yabancı güç tarafından kendisine karşı eğitilip silahlandırılmasına sessiz kalamaz. Suriye de sessiz kalmamaktadır, ileride de kalmayacaktır.
AKP iktidarı Kobani’de IŞİD muhasarası altında yaşam savaşı veren Kürtlerin, Kürt yurttaşlarımızın Suriye’deki çoğu akrabaları olan soydaşlarının yardım çağrılarına kulaklarını tıkarken Suriye’de rejim karşıtı güçleri Esad rejimine karşı eğitip silahlandırarak, bu iç savaşta doğrudan ve fiilen taraf olmayı planlamaktadır.
İktidarın Kobani’den gelen yardım çağrılarına kulaklarını tıkamasının gerekçesi Kürtlere verilecek silahların PKK’nin eline geçerek bir yerde Türkiye’ye çevrilmesidir. Peki, “Suriyeli muhalifler” adı altında kimlikleri belirsiz güçlere verilecek silahların bir gün IŞİD adına ateşlenmeyeceğinin, Türkiye’ye çevrilmeyeceğinin güvencesi nedir?

***

AKP iktidarı, Suriye’de rejime karşı isyan eden sözde ılımlı Sünni-Müslüman güçler safında bilfiil yer alarak Ortadoğu’daki mezhepler savaşında taraf olmaktadır.
Bu yandaşlık siyaseti Mısır’da da, Libya’da da, Tunus’ta da çökmüştür. Suriye’deki iç savaşın sonu da belirsizdir. Üç yılı aşkındır isyana karşı direnen, Rusya, Çin ve İran’dan destek alan Esad rejimi büyük olasılıkla ayakta kalacak, Türkiye bu kanlı mezbelelikten yeni düşmanlar kazanarak çıkacaktır.
AKP’nin Suriye’de desteklediği güçlerin bir zafer durumunda ülkeye “demokrasi” getirecekleri düşüncesi boş bir hayaldir. Laikliği savunmayan bu güçlerin dillendirdikleri “demokrasi” kulağa hoş gelen fakat içi boş bir kavramdır. Suriye’de Nusayri inancından Esad’a karşı özgürlük ve demokrasi adı altında “mezhep savaşı” veren güçlerin hiçbiri laikliği ağzına almamaktadır. Oysa laiklik özellikle toplumunun büyük çoğunluğunun Müslüman olduğu bir ülkede demokrasinin olmazsa olmazı, ayrılmazıdır.
Kısacası, “güvenlikli bölgeler” saplantısı ölümcül bir tuzaktan başka bir şey değildir. Yol yakınken AKP girdiği bu ölümcül yoldan bir an önce dönmelidir. Yoksa olan, önce bıyıkları henüz terlemiş çocuklarımıza, Mehmetçiklerimize sonra da bize, hepimize olacaktır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları