Uyanması Zor Rüya

19 Ekim 2014 Pazar

AKP’nin Osmanlı rüyasını bilerek, inanarak mı, yoksa yalnızca yurttaşları böyle bir rüyanın sihriyle etkilemek için mi gündemde tuttuğunu bilemiyorum. Ama fark etmez; ikisinden biri ya da ikisi birden olabilir. İnanıyorlarsa böyle bir rüyanın değişen dünyayı hesaba katmadığını, bir “kahramanlık hikâyesi” olarak da artık halkı etkilemesinin mümkün olmadığını bilmek gerekmez mi?

***

Yine de Osmanlı’nın son zamanlarıyla günümüz politikaları arasında bazı paralellikler kurulabilir. Kimilerine göre “ulu Hakan”, kimilerine göre “müstebit” bir padişah olan Abdülhamit Osmanlı’yı kurtarabilmek için çıkış yolu arıyordu. Pan-İslamcılığı zirvede bir padişah olan Abdülhamit’in büyük devletler arasında Almanya’yı tercih ettiği, bunun nedeninin de Almanya’nın İslam ülkelerini sömürgeleştirmediğine, yani bölge ile yalnızca stratejik nedenlerle ilgilendiğine inanması olduğu söylenir. Bunda Kayzer Wilhelm’in kendini İslamın savunucusu gibi göstermesinin payı olduğu da ileri sürülen tezler arasında. Belki de latifedir; özel doktorunun Türk Tarih Kurumu’nun arşivinde bulunan günlüklerinde Abdülhamit’in Rusya’dan nefret ettiği, Fransa’yı küçümsediği, Britanya’dan korktuğu, Almanya’yı sadık bir müttefik olarak gördüğü belirtiliyormuş.

***

AKP’ye ve yöneticilerine de rahatlıkla “Pan-İslamist” denilebileceği kanısındayım. Ama herhalde Türkiye’nin hâlâ etkili olan ülke politikasına yön veren uluslararası ilişkiler sisteminin Batı ile bağlı olduğunu biliyorlar ve ister istemez buna göre politika yapmak durumundadırlar. Abdülhamitgibi yani. Öfke ve nefret ilişkileri etkili olabilir yine de ister istemez bir ülke öne çıkıyor ve onunla “ortak”, “stratejik ortak” ya da her neyse öyle bir şey olmak gerekiyor. Bu miras, bu durum hoşlarına gitmiyor olabilir ama Pan-İslamist rüyaları gerçekleştirebilmek, hiç değilse biraz gündemde tutabilmek için başka çare yok gibi görünüyor. Kısa bir süre önce şu Büyük Ortadoğu Projesi’nin gündemde olduğu günlerde bu daha kolay bir propaganda yoluydu. Şimdi biraz değişti işler.

***

Şimdi neredeyse her isteği, her projeyi reddediyor, kendi istedikleri kılığa soktuktan sonra, lütfen kabul ediyor gibi yapıp geri yolluyorlar. Gerçek ise kendi stratejilerini dayattıklarıdır. Bu stratejilerde AKP yönetiminin hiç hoşuna gitmeyen kalın çizgiler var. Osmanlı rüyası derken, ülkeye ABD ya da müttefik askeri sokmak, Kürtlerle iç politikaya endeksli bir çözüm süreci yürürken, onun şeklini şemalini değiştiren bir Suriye Kürtleri dayatmasıyla karşılaşmak, “kabul edilmiş müttefik” Barzani’nin de aynı şekilde zorlanmasıyla değişen ilişkiler hiç hoş işler değil. Ama ne yapacaksın, bu Batı ile başka türden alışveriş 1940’lardan, 50’lerden bu yana yapılamıyor. Kötü miras. Ama böyledir diye Osmanlı rüyasından vaz mı geçsinler?

***

Hiç olmaz. Bunun kitabını yazmış bir Başbakan ve kendini buna sıkı sıkı bağlamış bir Cumhurbaşkanı günümüze ustaca uyarlanmış böyle bir rüyadan vazgeçmeyeceklerdir. Eskiden büyük devletler arasındaki çelişkiler bu türden planları en azından canlı tutabilmekte işe yarıyordu. Şimdi bu imkânlar da epeyce azalmıştır. Rusya - Çin - Batı üçlüsü arasındaki çelişkiler pek fazla umut vermiyor. İşte en fazla umut bağlanabilecek Suriye konusunda anlaşıverdiler. Şu kimyasal silah meselesinde de işleri Rusya bozmamışmıydı. Öyleyse iş başa düşmüştür; zamanı kısaltmak, olaylar arzular hilafına gelişmeden, ekonomik kriz bir kere daha teğet geçmeden sandığın gücünü mümkünse hızla pekiştirmek gerekecektir.
Şu Osmanlı rüyası aslında hiç fena değildi. Bir ara iyi rüzgârlar esmişti ama bu Batılılar başladıkları hiçbir işi tamamına erdiremiyorlar ki. “Arap Baharı” dediler, tam heveslendik, Irak’ta, Mısır’da, Suriye konusunda, bizim en tatlı ballı böreğimizde fikir değiştiriverdiler. Üstüne üstlük bir de Rojava’dır, Kobani’dir, tatsız mı tatsız işler açtılar başımıza.
Yoksa bu IŞİD’le öyle böyle bir hukukumuz vardı neresinden baksanız...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları