Ölümsüzlüğünün 15. Yılında Kışlalı...

21 Ekim 2014 Salı

Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’nın alçakça düzenlenmiş bir terör saldırısı sonucu aramızdan koparılışının 15. yılındayız. Kışlalı’nın düşüncelerini, günlük olaylar karşısındaki yorumlarını, bugünkü güncel gelişmelerle birlikte gözümün önüne getirince şunu söylemeden edemiyorum:
“Ahmet Taner Hoca Türkiye için, bizler için ne büyük kayıp. Ahmet Taner Hoca’nın düşünceleri ne kadar güncel...
21 Ekim 1999 Perşembe sabahı Ankara büromuzda olağan gündem toplantısının bitiminin hemen ardından odama geçtiğimde, saat 9.45 sıralarında acı bir telefon geldi. Kışlalı, aracına binerken ön camına bir kutu içine konan bombanın patlaması sonucu ağır yaralanmış ve hastaneye kaldırılmıştı. Bütün umudumuz yaşıyor olmasıydı. Hastanenin giriş katındaki görevliler tek cümle söyleyip bıraktılar, “Başınız sağ olsun.”

Bugün genç kızlığa yürüyen kızı Nilhan Nur henüz 1 aylıktı. Doktorların bir kaygısı da minik bebek ve annesiydi.
Hastaneden gazeteye dönerken ne yapacağımızı biliyor olmanın çaresizliği içindeydik. “Susturamazlar”, Yılmayacağız” gibi kararlı bir başlıkla 8 sütuna manşet atacaktık, tepkileri hemen altında verecektik, gazetenin önüne gelen, Anadolu’nun değişik kentlerinde meydanlarda buluşan hüzünlü insanların fotoğrafları ve tepkileriyle devam edecektik.
Daha önce katledilen Prof. Muammer Aksoy, Uğur Mumcu, Doç. Bahriye Üçok, Çetin Emeç, Turan Dursun’un ardından bir Cumhuriyet aydınını daha teröre kurban vermiştik.

***

Kışlalı’nın o gün bedeni yaşamdan koparılmıştı. Ama ruhu yaşamaya devam ediyordu. Bir bakıma onu katledenler hedeflerine tam olarak ulaşamamışlardı. Kışlalı, gerek öğrencileriyle, gerek fikirleriyle, gerekse bıraktığı eserlerle her şeye karşın karanlık gidişin önünde sönmeyen bir meşale gibi yanmaya devam etti.
Kışlalı’yı katledenler, sonraki yıllarda her şeye rağmen güçlenen tam bağımsızlıkçı, yurtsever, Atatürkçü düşünceleri benzer yöntemlerle bitiremeyeceklerini anladılar. Bedenleri ortadan kaldırılan aydınların her şeye karşın ruhları yaşamaya devam ediyordu.
Çareyi bedenlerden önce ruhları öldürmekte aradılar.
Bu nasıl olacaktı?
Yurtseverler, Atatürkçüler bir bir tutuklanacak, ucu belirsiz davalarda yargılanacak, cezaevi yaşamına dayanamayacaklar, çok geçmeden ruhen ve bedenen iflas edecekler, pişmanlıklarını dile getirecekler, operasyonları gerçekleştirenler topluma da şunu söyleyecekler:
“Bakın işte sizin bu ülke için her şeyi yapar dedikleriniz bir yıl bile dayanamadı, ruhunu teslim etti. İşte fikirler de bu kadar güçlüymüş...”
Ama bunu da başaramadılar. Türkiye bu karanlık gidişi Anadolu’nun gücüyle sayıları az da kalsa yurtsever aydınların gücüyle aşacak.

***

Girişte Kışlalı’nın ne kadar güncel olduğunu vurgulamıştık. Bugün Mustafa Kemal’e, Kurtuluş Savaşı’na, Cumhuriyet devrimlerine saldıranlar işlerini kolay yapsın diye Kışlalı’ları katlettiler.
Bu karanlık dönemi aşacağımıza olan inancımızın yanında bugünkü tabloyu da tüm çıplaklığıyla aktarma sorumluluğumuz var. Aydın tariflerinden biri şudur: “Gerçek aydın ülkesinin geleceğine harç taşıyan kişidir.”
Bugünkü baskın aydın yapısı ise ne yazık ki geleceğin Türkiyesi’ne harç taşımak yerine iktidarın haracını yemeyi tercih ediyor. Topluma ve ülkeyi yönetenlere gerçekleri söylemekle sorumlu kişiler iktidarın kucağında iktidarın düşüncelerini topluma kabul ettirme işlevini üstlenmiş durumdalar.
Bu yapıyı en iyi deşifre edebilecek ve karşısında bir sıradağ gibi durabilecek aydınların başında Kışlalı geliyordu.
Bedeninin aramızdan ayrılışının 15. yılında Kışlalı’nın anısı önünde eğiliyoruz, dimdik duran fikirleriyle geleceğe yürüyoruz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

ABD gezisi iptal gibi! 25 Nisan 2024
ABD ile Hamas gerilimi! 24 Nisan 2024
Istakozgiller! 23 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları