Adnan Binyazar

Dijitalleşme

12 Nisan 2019 Cuma

‘Dijital’ sözcüğü, Türkçede tam karşılığını bulmuştur: Sayısal! Sayı kutsaldır: Yer, gök, gezegenler, yıldızlar sayısal dengeyle çakılmış gibi durur boşlukta. En başta insan; toprak üstü, toprak-altı, su üstü, sualtı tüm yaratıkların varoluşları bu bütünleştirici uyuşumla açıklanabilir. O nedenle tek bir hücrenin bile bozuma uğraması denge yitimine yol açtığı gibi, bedeni de hurdaya çeviriyor. Canlılığı eylemsel kılmaya yönelik her alandaki bilimsel araştırmaların, dengenin bozulmasını önlemek, bozulan dengeyi yerine getirmek amacıyla yapıldığını unutmayalım.

Sayı simgedir
Her sayı, oluşumsal bir dengenin adıdır. Örneğin bir sayısı tekliği; iki sayısı gecegündüz, yer-gök, uzak-yakın, dişillik-erillik karşıtlığını simgeler. Bir şeyin beyazı varsa karası, serti varsa yumuşağı, yenisi varsa eskisi, yükseği varsa engini vardır. Doğanın yapısı karşıtlıklar, benzemezlikler uyumudur. Bilgi dünyanızda arayışa girin, sayının, yaşamı belirleyen her oluşumun, düşüncenin, duyumsamanın, algının belirleyicisi olduğu görülecektir.
Sayı üzerine ilk filozoflar da düşünmüş. Platon, sayıların iç uyumunun özünü yansıttığını söyler. Pythagoras, evrenin gerçek yapısını kavramayı sayılarla açıklar. Philolaos bilinen her şeyin bir sayısı olduğunu, sayı olmadan bir şeyin tasarlanıp özüne varılamayacağını savunur. Bedenin yapısı sayısal dengelerle kuruludur.
Düşüncenin uygulamaya geçirilmesi milyon yılları almıştır. Bilimin gelişim adımları küçüktür ama yayılımı hızlıdır. Aşılar, yaygın hastalıklara çare ilaçlar hızla yayılıyor. Şu anda, dünyanın her yerinde milyonlarca hasta, anasının ağzından yem kapan bir yavru kuş gibi, kanserli bedenini iyileştirecek ilacı bekliyor.

İnsan: Araç yapan yaratık...
İnsan, araç yapan tek yaratıktır. Enerji kaynaklarını, savaş gereçlerini düşünün; yaptığı her araç bir yandan rahata erdirirken, öte yandan dünyayı ona zindan etmiştir. Daha çok da gençleri zaman kaybına uğratan, karanlık oyunların batağına sokan akıllı telefonlar öylesine yaygınlaştı ki, ondan yoksun olanlar hayatın dışına atıldıkları duygusuna kapılıyor. Elinde telefon olanların çoğu, ya erotik görüntülerin büyüsüyle kendinden geçiyor ya da çizimi yapılan garip yaratıkların birbirlerine uçurdukları saçmalıklarla eğleneceğini sanıyor.
Sınıflara akıllı tahtalar yapıştırma, öğrencilerin ellerine tablet tutuşturma eğitim sanılıyor. Öğretmen-öğrenci etkileşiminde olduğu gibi, eğitimin araçtan çok, insanı insanla kaynaştıran bir işlev olduğu üzerinde kimse durmuyor...

Emine’nin dramı
Neredeyse dünya yörüngesini şaşırdı! Nasıl oluyor da tam da kişiliğini bulduğu on üç yaşında, üstelik derslerinde başarılı bir 8. sınıf öğrencisi, ardında şu sözleri bırakarak, babasının av tüfeğini ateşleyip canına kıyıyor?
Bugün şunu yapacağız, yarın şu çocukları döveceğiz, annemizi babamızı huzurevine bırakacağız, aynı gün hep birlikte intihar edip cennete gideceğiz, sonra dirilip geleceğiz! İntihar kaçıştır. Herkesle zıtlaşacaksın, herkesle ters gideceksin. Hep yalnız takılacaksın. Gerektikçe konuşmamaya yemin edeceksin. Anneni babanı huzurevlerine atacaksın. Yılda bir kez ziyaret edeceksin, o da sevap olsun diye...
En başta devlete, eğitim kurumlarına, anaya babaya, görsel/işitsel basına, vicdanının sesini duyan yurttaşa düşen; “Mavi Balina” oyununa kapılan Emine Karadağ’ın yaşadıklarını çözüm masalarına yatırıp derinliğine irdelemektir...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Atatürk Aydınlanması 3 Mayıs 2024
Kent Enstitüleri 26 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları