Aydın Engin

4. Cumhuriyet’e Doğru…

29 Ekim 2014 Çarşamba

Yazıya geçmeden içine gömülmüş fotoğrafa dikkatle bakın. Bu fotoğraf, bundan 53 yıl önce, 29 Ekim 1961’de, Ankara göklerinde çekildi. Dönemin popüler haftalık dergisi “Hayat Mecmuası”nın 265. sayısında yayımlandı. Noktasına, virgülüne dokunmadığım resim altında aynen şöyle yazıyor:
“Üstte kahraman hava kuvvetlerimize mensup uçakların Türk göklerine yazdığı 2. Türkiye Cumhuriyetiibaresi görülmektedir. Bu heyecan verici tabloyu Hava Kuvvetleri Kumandanlığı’nın özel fotoğrafçıları çekmiştir.”
Ankara göklerine yazılan “2. Cumhuriyet” nitelemesi o dönemde 27 Mayıs’ı alkışlayan, destekleyen kesimlerce benimsendi. Bir süre sık sık kullanıldı da. Ancak daha sonra özellikle geleneksel Türk milliyetçisi kesimlerden gelen tepkiler üzerine yavaş yavaş unutulmaya terk edildi.
Oysa yanlış değildi.
27 Mayıs Türkiye Cumhuriyeti’nin kısa tarihinde gerçekten önemli bir dönemece işaret eder. Evet, bir yanıyla seçilmiş ve meşru bir iktidarı silah zoruyla deviren, demokrasiyi kesintiye uğratan bir darbeydi. Ama 27 Mayıs “yeni anayasası” ile daha çağdaş, daha demokrat, daha özgürlükçü bir cumhuriyete yönelmektir de... Tek parti döneminin yasakçı ve vesayetçi rejiminde inatla korunan sendikal örgütlenmedeki, siyasal örgütlenmedeki, basın özgürlüğü üstündeki kısıt ve yasakların kaldırılması 27 Mayıs Anayasası ile mümkün oldu.
O yüzden bir dönüşüm ve özgürlüklerde bir açılım içeren yeni rejime 2. Cumhuriyet denmesi hiç de yanlış değil.
Unutmayalım, göz ardı etmeyelim ki cumhuriyetler de kendi tarihsel süreçlerinde dönemeçler, kırılma noktaları yaşayabilirler, dönüşümlere uğrayabilirler.
Somut bir örnek: Fransa 1789’dan beri bir cumhuriyet. Bugün demokrasisi sapasağlam, ekonomisi güçlü ve halkına refahı yaşatan bir cumhuriyet. Dahası laik, özgürlükçü...
Ancak bugünkü Fransa Cumhuriyeti “5. Cumhuriyet” diye anılır. Hem de resmen. Birincisi 1789’da kralın tepetaklak edilip, cumhurun yönetimi ele almasıyla kurulmuştu. İkincisi köklü bir değişim anlamına gelen, “halkların baharı” denen o büyük yurttaş ayaklanmaları döneminde, 1848’de kuruldu. Üçüncü 1875’te. Dördüncüsü 2. Dünya Savaşı’nın ardından cumhuriyet yeniden yapılandırılırken 1946’da kuruldu. Beşinci ise Fransa’nın Kuzey Afrika’daki son sömürgelerinden Cezayir’in bağımsızlığını tanıyıp “sömürgeci cumhuriyet” utancından vazgeçtiği 1958’de...
Yani cumhuriyetleri güçlü kılan “numaraları” değil. İlkeleri, çağa uygun dönüşebilme yeti ve yetenekleri.

***

29 Ekim 1923’te bu topraklar üstünde bir cumhuriyet kuruldu. 1920’ler dünyasına bakıldığında o gün kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ne büyük bir dönüşüm ve atılım olduğunu görmek yerine kusurlarını sayıp dökmek çok anlamlı değil. Osmanlı’nın son döneminde filizlenen Türk milliyetçiliği, Kurtuluş Savaşı’nın ardından bir Türk ulusdevleti kurmayı hedefledi ve öyle bir devlet kurdu.
Evet, 91 yıl önce bu topraklar üstünde bir cumhuriyet kuruldu. Buna Birinci Cumhuriyet demek yanlış değil.
27 Mayıs 1960 sonrasında, 1962 Anayasası ile 1. Cumhuriyet’ten ciddi farklar ve değerler içeren bir döneme geçildi. Buna 2. Cumhuriyet demek yanlış değil.
12 Eylül 1980’de bir askeri darbe ile demokrasi bir kere daha kesintiye uğratıldı, seçilmiş iktidar yine zor kullanılarak alaşağı edildi. Ancak 12 Eylül’ün anlamı bundan ibaret değil. O darbenin ardından 1962 Anayasası’nın getirdiği, dahası 1960 - 1980 arasında zorlu mücadelelerle elde edilmiş hemen bütün özgürlükler, haklar, kazanımlar zorbaca geri alındı. Türk-İslam sentezine dayanan bir iktidar hedeflendi. (Cumhuriyet tarihinde en fazla imam hatip lisesi açılan dönem 12 Eylül cuntasının işbaşında olduğu dönemdir.)
Yani 2. Cumhuriyet’ten ciddi bir geri dönüş yaşandı. O yüzden
12 Eylül darbesi ve anayasası ile oluşturulan cumhuriyete 3. Cumhuriyet demek yanlış değil.
Bugün de 3. Cumhuriyet’in sırtımıza geçirdiği deli gömleğinden farksız bir anayasa ile yaşıyoruz. Cumhurbaşkanının devleti temsil eden bir sembol olmaktan çıkıp yürütme erkini yönlendirebildiği, yargı erkini atamalar yoluyla belirleyebildiği bir anayasal düzendeyiz. Yani 3. Cumhuriyet’teyiz.
Yarın AKP’de siyasal temsilcisini bulmuş zihniyet, ilan ettikleri hedeflere ulaşıp mesela başkanlık sistemini getirebilir, çağdaş demokratik devletin kuvvetler ayrılığı ilkesini iyiden iyiye silikleştirirlerse yine bir dönüşüm yaşamış olacağız ve ona 4. Cumhuriyet demek yanlış olmayacak.
Bu Tayyip Erdoğan’ın ve tayfasının düşü ve hedefi
Ancaaaaakkk…
Ancak etnik vurgulardan arınmış, özgürlükler üstündeki kısıtlar kaldırılmış, yerel yönetimler güçlendirilmiş, Ankara’nın her şeyi belirleyebilme olanakları budanmış, katılımcı demokrasiyi ete kemiğe büründürecek yasal düzenlemeler yapılmış, devlet denetiminde Sünni (Hanefi) egemenliğinden ibaret Diyanet İşleri kurumu kaldırılıp sahici bir laikliğe kavuşturulmuş bir cumhuriyet de mümkün.
Bu da benim düşüm…
Böyle bir cumhuriyet bugünkünden köklü bir kopuş ve nitel bir dönüşüm anlamına gelecek. Ona 4. Cumhuriyet demekte sakınca ve yanlış olmayacak…
Bugün yaşadığımız mücadelenin özü de bence tam da bu soruya cevap arayışıdır:
4. Cumhuriyet nasıl bir cumhuriyet olacak?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları