Açlığın Çaresizliği Ölümü Bastırır

01 Kasım 2014 Cumartesi

Kime sorsak yaşam hakkının en kutsal, ölüm korkusu, acısının en baskın olduğunu söyleyecektir... Yüz yüze kaldığımızda kuşkusuz öyledir de... Uzun zaman dilimleri içinde insanların seçimlerini, güdülenmelerini etkilemede ise açlık, ölüme ilişkin korkuları bastırır. Boşuna “açlıkla terbiye etmek” diye, bütün canlılar için geçerli, bilimsel güdülemenin kuralları, gerçekleri ortaya konmamıştır...
Soma’da kömürün göz göre göre, için için yanması iş cinayetinde 301 maden işçisinin kaybı dünyada en ayıplı ülke olmanın utancı ile ortak acı duymuş, işçilerin yaşam hakkına yönelik duyarlılık kazanmıştık. İstanbul’un göbeğinde çok lüks ve güvenlikli sanılan inşaatta asansör düşmesi iş cinayetinde 10 işçimiz ölünce utancımız, duyarlılığımız arttı. Ermenek’te olasılığı bile düşünülmemesi gerek su patlamasında 18 maden işçisinin boğulmasından sonra ortak utanç, kader olmayan cinayetlerden kurtulmayı sorgulama yok sayılamaz hal aldı...
Ülkemizdeki iş kazaları, cinayetleri istatistikleri tarandığında, on binlerle sayılan işçinin cinayetlerde kurban olduğu, büyük çaplı savaşlardan daha çok insanımızın öldürüldüğü gerçeği ortaya çıkıyor. Soma duyarlılığında medyamızın ana gündeminde, sorunlar anlamlı masaya yatırılmış önlemleri bilimsel gerçekliklerle sayılıp dururken... Hatta İktidarları bir dizi önlem, paketten çıkardıkları yasal güvencelerle övünüp dururlarken, arada bir-iki, dikkatimizi çekmeden orada burada ölenlerle iş cinayetlerine kurban verdiklerimiz 50’ye yaklaşmış derken... Dün sabah 18 tarım işçisinin akıl almaz ilkelliğin, acımasızlığın trafik cinayetinde canlarından olmaları, ister istemez kamuoyu duyarlılığı, öfke birikimini yeni bir boyuta taşıdı. 28 kişilik araca 46 kişi olarak tıkıştırılmış, kadın, çocuk çağdaş köle tarım işçilerinden ilk saptamaya göre 18 tanınması zor ölü, 27 çoğu ağır yaralı çıkmıştı...

***

Dünün gün boyu yayınlarında ister istemez tarım işçilerinin dramı, çaresizliği gündeme gelirken, 25-30 liralık günlük yevmiye karşılığı oradan oraya taşınan, çatma çadırlarda karın tokluğuna yaşayan ailelerin yaşamları, çaresizlikleri gündemimize girdi. Yeniden kelle başı işçi ücreti belirlenmesi, tümden kayıt, insanlık dışı koşullarda, çoluk çocuk kadın çalıştırma, okula gidemeyen çocuklar, istif taşımacılık, hatta kamyonlarda ölümcül yolculuklar, sayılamayan kayıplar, bölgeye göre dayıbaşı, elçi, maraba adı verilen işçi pazarlayanlar üzerinden yürüyen düzen.. somut örnekleri ile ortalığa saçıldı...
Yıllar içinde acılar, ilkellik, insan sömürüsü üzerinden değişen hiçbir şeyin olmadığını kanıtlamak üzere geçmişteki bu gazetede sayfa sayfa fotoğraflı yer almış röportajlarım, yazı dizilerimden, 20-40 yıl öncelerinden bende acı iz bırakmış birkaç örnek vermeliyim... Madende ölen işçinin karnında çocuğu ile kalmış dul eşinin çok pahalı, paylaşılamayan bir miras gibi görüldüğünü duymuş muydunuz? Ölüm bedeli olarak yapılan ödemeler, bağlanan maaşı, genç dul kadını hem iki aile hem de yakın çevre erkekleri için el konacak mala dönüştürmüştür... Soma’da ölmeyen işçilerin, yakınlarının yaşama ilişkin aktardıklarından, nasıl para karşılığı İktidarlarının mitinglerine taşındıklarını, o insanlık dışı koşullarda çalışabilmek için bile birilerine ücretlerinden pay ödemek zorunda kaldıklarını duymadık mı? Ülkemizin en yüksek kâr rekorlarını kıran özel maden şirketlerinin bu büyük kazançlarının doğrudan işçinin haklarının gaspı, canı karşılığı olabileceğini hiç düşünmediniz mi? Maden işçisinin insanca çalışma, ücret alma hakkı, zorunlu bilimsel güvenlik önlemlerinin gerektirdiği yatırımlar ile vurgun kâr arasındaki uçurum farklar, işlenen insan hakkı suçları, emek sömürüsü, cinayetlerinin tam karşılığıdır.

***

Bunu maden işçisi olabilmek için çırpınan, her koşula boyun eğen maden işçisi ile yakınları, yöreler halkı en iyi bilseler de, açlıkla, çaresizlikle terbiye edilmişlerdir. Tüm acı, dramatik öykülerin aynı ortak, tek sayılabilecek sonucu vardır. Çocuklara, eve ekmek götürmenin başkaca yolu yoktur. Ölüm ne kadar yakın, çalışma koşulları ne kadar acımasız, zorsa da açlığın çaresizliği ağır basar... Soma’da ölüm korkusu çok kısa sürmedi mi? Geçici kapatılan ocaklardan işsiz kalan binler, ülke çapında on binler yeniden işe gidebilmek, bir yandan da ödenmeyen hak edilmiş ücretlerini alabilmek için eylemler koymadılar mı? Yasal suç kanıtları, sorumlu arayışları neden sonuç vermiyor? Bilimsel, gerçekçi üretim, maliyet, ücret, çalışma koşulları ile haksız kazanç, yasalardan kaçış yolları ile ucuz emek sömürüsü çarklarının hepsi birden suç kanıtı, cinayet belgelerinin ta kendileri... Bir de haksız kazançlarla, İktidarları arasındaki sıkı çıkar ilişkileri...
Kadın olduğum için, çocuğunu emziren bir tarım işçisinin yüzünün üstünü göstermeden, beslenme bozukluğundan kararmış, çürümüş dişleri ile sütünü emmeye çalışan çocuğun parmakları ile patlamış balon görüntüsü veren memesini gazetede kullandığım fotoğrafını hiç unutmuyorum. Açlığın, yoksulluğun, çaresizliğin, kelle başı fiyat biçilen işçi olmanın, çağdaş köleliğin başka kanıtına gerek var mı? Adana bölgesi karpuz tarlasında kelle başı satıştan sorumlu maraba; potinli, pantolon- gömlek, ceketli, en önde, elinde bastonu, mağrur duran bir genç adam... Arkasında sıra sıra tarlada kazma sallayan kadınlar, çocuklar... 35 lira günlük elma toplama bedeli, yol parasına pay verilecek, içinden ekmek parası da çıkacak... Canlar çok ucuzdur, ama açlık daha büyük çaresizliktir...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bugün 23 Nisan... 23 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları