Örsan K. Öymen

6 Mayıs 2019 darbesi

27 Mayıs 2019 Pazartesi

Demokratik bir hukuk devletinde, cumhurbaşkanı ve siyasi partiler, anayasaya aykırı hareket edemezler. Türkiye’de ise “Cumhurbaşkanı” sıfatını kullanan Recep Tayyip Erdoğan ve “siyasi parti” olduğunu iddia eden AKP, anayasayı ihlal ederek anayasal düzenin dışına çıkmıştır.
Erdoğan ve AKP, anayasanın 2., 6., 7., 8., 9., 11., 14., 24., 25., 26., 28., 34., 68., 69., 138. ve 148. maddelerini yıllarca ihlal etmiştir ve hâlâ da ihlal etmeye devam etmektedir. Erdoğan ve AKP, bu bağlamda, yasama, yürütme, yargı arasındaki güçler ayrılığını; hukuk devleti ilkesini ve yargı bağımsızlığını, laiklik ilkesini, düşünce, ifade, basın, yayın, örgütlenme, toplanma ve gösteri yapma özgürlüğünü büyük ölçüde ortadan kaldırmıştır.
Demokrasinin temel unsurları içinden geriye sadece çok partili serbest seçimler kalmıştı. Ancak Erdoğan ve AKP, 31 Mart belediye seçiminde, Yüksek Seçim Kurulu üzerinden, İstanbul seçimini hukuka ve yasaya aykırı bir biçimde iptal ettirerek, serbest seçimleri de ortadan kaldırmıştır. YSK’nin seçim iptal kararına dair açıkladığı gerekçeli karar, bunu hukuken ve resmen kanıtlamıştır. Böylece Erdoğan ve AKP, anayasanın 67. maddesini de ihlal etmiştir.
CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkan adayı Ekrem İmamoğlu’nun da ifade ettiği gibi, bu karar gerekçeli değil, gerekçesiz bir karardır. CHP Sözcüsü Faik Öztrak’ın da ifade ettiği gibi, bu sözde gerekçeli karar, oyların çalındığını değil, Ekrem İmamoğlu’nun mazbatasının çalındığını kanıtlayan bir karardır ve bir sandık darbesi gerçekleşmiştir. Erdoğan ve AKP, 6 Mayıs 2019 tarihinde, sivil darbeyle sivil dikta rejimi kurulmasının bir aşamasını daha yürürlüğe koymuştur.
İstanbul seçiminde CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu ve AKP’nin adayı Binali Yıldırım arasında yaklaşık 13 bin oy fark vardı ve İmamoğlu seçimleri kazanmıştı. YSK’nin sözde gerekçeli kararında, söz konusu 13 bin oy farkı kapatacak ve seçim sonucunu etkileyecek bir usulsüzlüğün, yolsuzluğun, oy çalma işleminin gerçekleşmediği ortaya çıkmıştır. YSK sözde gerekçeli kararında sonucu etkileyecek bir yolsuzluğa, usulsüzlüğe ve oy çalma işlemine dair hiçbir kanıt ortaya koyamamıştır. Erhan Çiftçi, Zeki Yiğit, Refik Eğri, Nakiddin Buğday, Muharrem Akkaya, İlhan Hanağası ve Faruk Kaymak adlı YSK üyeleri, utanç verici bir kararın altına imza atarak, tarihe kara bir leke olarak geçmişlerdir.
Bu sözde gerekçeli kararla, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, söz konusu seçimin bir çete tarafından iptal edildiğine dair iddiası da doğrulanmıştır. Çünkü anayasaya, yasalara ve hukuka aykırı hareket eden örgütlü odaklara hukuk dilinde çete veya yasadışı örgüt denir.
Anayasaya, yasalara ve hukuka aykırı hareket eden çetelerin devletin dışında faaliyet göstermeleri durumunda, bununla devlet mücadele eder. Ancak devletin kendisi bir çete tarafından ele geçirildiyse, bununla kim mücadele edecektir? Türkiye’nin şu anda karşı karşıya bulunduğu en büyük sorun budur. Devletin çeteler tarafından ele geçirilmesi veya çetelerin devletin içine sızmış olması, çetelerin devletin dışında faaliyet göstermesinden çok daha büyük bir sorundur.
Yakın geçmişte bunun tipik bir örneğini, Fethullah Gülen’in liderliğindeki çetenin, devletin içindeki örgütlenmesinde gördük. Devleti ele geçiren ve işgal eden bu çetenin, Türkiye’ye ne kadar büyük bir zarar verdiği ortadadır. YSK’nin sözde gerekçeli kararında da, Türkiye’de devleti ele geçiren çetelerin henüz temizlenmediği bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Dini söylemleri kullanarak siyasi, bürokratik ve ticari çıkar elde eden bu çete deşifre edilmedikçe ve bu çete yönetici kadrosuyla birlikte yargı önünde hesap vermedikçe, Türkiye’de demokratik bir düzenin kurulması olanaksızdır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erdoğan, Hamas ve CHP 22 Nisan 2024
İsrail-İran savaşı 15 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları