İnen ve Çıkan

16 Kasım 2014 Pazar

“Yeni Türkiye”ye değil ama yeni bir döneme girdiğimizin çarpıcı belirtileri o tuhaf demagojik örtüyü etkisizleştiriyor. İçeride ve dışarıda birbirini geçmişe göre çok daha fazla belirleyen politik alanlar biraz karışık, biraz kaotik görünseler de ısınan değil, kaynayan bir döneme işaret ediyor.
Evet kaynıyoruz.
12 yıldır amaçlarına adım adım planlanmış bir politika ile ilerlemiş olan AKP artık zirvededir. Ama her zirvede olduğu gibi oraya dikilen bayrak, aynı zamanda dönüş yoluna da işaret ediyor. İniş başlamıştır.

***

Bu inişin çıkıştaki düzenliliği gösteremeyeceği, hem içeride hem dışarıda birikmiş, biriktirilmiş sorunların ağırlığı ile sıkıntılarla dolu olduğu da görülüyor. Sıradan gidelim. Önce içeriye bakmak her zaman daha doğru olur. Gittikçe yükselen toplumsal muhalefet, iktidar partisine büyük tehlikeyi haber veriyor. Gezi’den çok önce başlayan, onunla nitelik değiştiren, daha sonra yaygınlaşan bu sivil muhalefet, iktidar açısından can sıkıcıdır. Deyim yerindeyse ilacı yoktur. Bu muhalefet, “sandıkta şu kadar oy aldık, milli irade bizimle” demagojileriyle karşılaştırılabilir bir olgu değildir.

***

Karşılaştırılamaz, çünkü pasif ve manipüle edilebilir sandığa göre aktif ve reeldir. Üstelik iktidarın hep kendinden yana olacağını varsaydığı sandığı, pasif desteği hızla etkileyebilme potansiyeline ve gücüne sahiptir. Eksiği, henüz siyasallaşamamış, itirazlarını olumsuzdan olumluya çevirme yeteneğine henüz kavuşamamış olmasıdır. Ama Türkiye’nin bugün karşı karşıya olduğu sorunlar yumağı ona bu olanağı hızla sağlayabilir; toplumsal muhalefet, çözümün kendisinde olduğunu hatırlatacak devrimci bir yükselişin sahipliğini üstlenecek siyasal niteliğe kavuşabilir. Bu iddia şimdilik ortada bu türden daha net işaretler görünmediği için hayal gibi gelebilir bize. Hayal değildir; siyasal sıkışma bu çözümü dayatıyor ve tarih bu türden sıkışma anlarının olumlu olumsuz hikâyeleriyle doludur.

***

Olumlu ve olumsuz; kuşkusuz öyledir. Toplumsal muhalefet siyasallaşmayı beceremez ise, iç ve dış sorunların altında bunalmış ve kendisi için tek çıkış yolunun baskıyı artırmak olduğunu “isabetle” kavramış olan iktidarın ağır zorbalığı ile karşılaşacaktır. Bunun hazırlıklarının hızla tamamlandığını görüyoruz. Siyaset sahnesinde rol alan muhalefetin bu durumun farkında olduğuna dair işaretler ne yazık ki pek azdır. Bunu söylememizin nedeni, farkındalığın aynı ölçüde eylemli karşı koymayla birleşememiş olmasıdır. Yoksa kuşkusuz bu gidişi parlamentodaki sosyal demokrat muhalefet de görüyor. Kaygı, seyretmekle ya da sistemin, rejim değişikliğine karşı kendini koruma refleksine güvenmekle muhalefet yapılamayacağının anlaşılmamış olmasından kaynaklanıyor.

***

İçeride iktidar partisini zorlayan, inişe geçişi hızlandıran bu gelişmeleri dışarıdaki kaotik ve emperyal güçlerin de yönetemediği gelişmeler tamamlıyor. İlkel, aydınlanmaya düşman politikalar, esneklikten yoksun, içeride hamasete, dışarıda boyun eğmeye dayalı çaresizlik, iktidarın bu alanda da ne yapacağını bilemez bir şekilde sağa sola savrulduğunu gösteriyor. Duyduğu “ABD Esad’ı devirmeye karar verdi” gibi bir “habere” inanarak demeç patlatan, doğru olmadığı bin kere kanıtlanmış politikasının doğrulandığı zehabına kapılan, “haberin” bir saat geçmeden yalanlanacağını bile hesaba katamayan siyasi liderin, karmaşık dış politika kulvarının acemisi olduğu besbellidir. Bu türden acemiliklerin zirveden inişin hızını artırdığını söylemeye gerek var mı?

***

İniştedirler. Bizi ilgilendiren ise yaygınlaşan toplumsal muhalefetin bu inişe paralel bir çıkışı gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceği, siyasallaşmayı becerip beceremeyeceğidir. İniş ve çıkıştaki karşılaşma Türkiye’nin demokratikleşme ile baskı rejimi arasındaki seçimini de belirleyecektir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları