İran’ın Nükleer Diplomasi Başarısı

30 Kasım 2013 Cumartesi

İran’ın küresel aktörlerle yaptığı nükleer anlaşma, Tahran’ın uluslararası dengeleri kullanarak hedefine ulaşma başarısının tipik bir örneğini oluşturuyor.
Ayrıntılar bir yana, geçici de olsa, varılan anlaşma ile dünya İran’ın nükleer güce sahip olmasını kabul etti. Öteden beri barışçıl amaçlarla nükleer çalışmalar yaptığını vurgulayan İran’ın bu açıklamaları inandırıcı bulunmuyordu.
10 yıldır devam eden nükleer gerilimin ilk aylarında İran’ın geri adım atmaması halinde “rejimin ortadan kalkacağı”, “gerektiğinde çok sert müdahale olacağı” ilan edilmişti.
İran yükselip alçalan gerilimleri, ambargoları göğüsledi, bütün bölgeyi etkileyecek bir anlaşmaya imza attı.

***

İran’ın nükleer teknolojiye sahip olmak için sürdürdüğü mücadelenin yarım asrı aşan bir geçmişi var.
1960’larda dönemin İran Şahı Rıza Pehlevi, ABD ile kurduğu iyi ilişkilerin de sağladığı avantajla nükleer santral kurma isteğini fısıldadı. ABD, o günün dünya dengeleri içinde Moskova’ya uzak bir İran’ın nükleer güçle tanışmasına olumlu yaklaştı. 1967’de 5 megavatlık reaktör sattı.
Tahran 1970’li yılların başında da Fransa ve Almanya ile 6 nükleer santral inşası için anlaşma imzaladı. Aynı dönemde İran’daki 4 üniversitenin nükleer teknoloji konusunda yoğunlaşması için adım atıldı. Bu üniversitelerden ABD, Fransa, Almanya, İngiltere ve Kanada’ya yüzlerce öğrenci gönderildi.
1979’da Şah’ın devrilmesi ile kısa süreli kesinti yaşandı.
Önce, “Nükleer teknoloji İslama aykırıdır” diyen Humeyni, İran-Irak savaşı sırasında fikir değiştirdi. Ancak ABD çok daha önce fikir değiştirmişti, Humeyni İranı’nın nükleer güce sahip olmasından yana değildi.
1995’te İran Çin’le nükleer işbirliği anlaşması imzaladı. Bunu Hindistan izledi. Aynı dönemde Sovyetler Birliği çökmüş, Rusya’nın pek çok alandaki dağınıklığına nükleer teknoloji de eklenmişti. İddia o ki, İran 1990’lı yılların ortasında Kazakistan’dan “kelepir bulduğu” kimi nükleer parçalar satın aldı. Ancak İran yönetimi Batı kaynaklı bu iddiayı hiçbir zaman doğrulamadı.
Yeni ekonomi düzenini oturtamayan Rusya, İran’dan gelecek tüm tekliflere de açıktı. İran da sadece Çin seçeneğine bağlı kalmak istemiyordu. Bu karşılıklı çıkar yakınlığı kısa sürede meyvesini verdi. Irak savaşı sırasında büyük hasar gören Buşehr Nükleer Santralı’nın yeniden inşasını Rusya üstlendi. Beraberinde 2 bine yakın Rus uzman İran’a gelecekti. İran, araştırma-geliştirme olanakları bakımından işin bu yanıyla ayrıca ilgiliydi.
Bu gelişmeler ABD’nin tepkisini çekti. Bugüne gelinen noktada ABD yönetiminin 1997’de yaptığı şu açıklama önemli bir kilometre taşıydı:
“İran, nükleer, biyolojik, kimyasal silahları edinmek için ayırdığı parayı arttırdı.”
Tahran buna şiddetle karşı çıktı, sadece barışçıl amaçlı nükleer teknoloji edinmek için çaba harcıyorum dedi ama yıllar süren ambargo duvarlarına engel olamadı. Geri adım da atmadı.

***

24 Kasım’da, BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri ABD, Çin, İngiltere, Fransa, Rusya ile Almanya’nın Cenevre’de İran’la vardığı geçici anlaşma, yukarıda özetlediğimiz yarım asırlık mücadeleyi Tahran’ın kazandığını gösteriyor.
İran’ın yeni Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, geçen eylül ayında Birleşmiş Milletler’de yaptığı konuşmada ve kurduğu ilişkilerle yeni bir dönemin ışıklarını yakmıştı.
İran, ambargolu haliyle bölgede önemli bir role sahipti. Türkiye’yi de çok yakından ilgilendiren Suriye krizinde tavrını Esad yönetiminden yana koymuştu.
Ambargo zincirleri gevşemiş İran ne yapar?
Dileğimiz o ki; İran, diplomatik başarının tadını bölgesinde de unutmasın.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

ABD gezisi iptal gibi! 25 Nisan 2024
ABD ile Hamas gerilimi! 24 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları