Beden Uçakta, Kafa Devede...

22 Kasım 2014 Cumartesi

Selamlaşma, el sıkışma, hal hatır sorma... diye söze girip Ortadoğu’da güncel yaşananlar, yaşamımıza dayatılanlardan başka şeyleri konuşmaz konuma düşünce... Haftalık Cumhuriyet’i ziyaret, dostlarını işten koparmama özeni içinde birkaç dakikalığına görme geleneğinden hiç sapmayan duayen yazar Erol Toy’a danışma alışkanlığında dün de gündemi, daha dürüstçe yazmak istediklerimi özetleme-ye kalkıştım... Derdime merhem olması kastın-dan çok Aydınlanmacı sol birikiminin alışkan-lığında, İslam dünyasının içinde yuvarlandığı, her gün sayısız çatışma, katliam, terör örneği olarak yaşanan, mezhepler üzerinden en ilkel, en acımasız, insanlık dışı kırımı, bataklıktaki kaosu, “Beden uçakta, kafa devede...” diye özetleyiverdi...
Zaten sabah sabah, yine aynı saatlerde ters yöne yolculuklarımızda metro merdiven başlarında sık sık karşılaşıp sevinçle elbette aynı gündemle, sözcükler atıştığım bir diğer yazın ustası, aydınlanmacı Nurel Uğurlu’dan yediğim fırçanın etkisinden kurtulamamıştım... “Yoksa sen de mi ihtiyarlayıp gazetecilik coşkunu kaybettin...” diye söze girmiş, “CHP’deki tartışmaları doğru dürüst bir yazı dizisi içinde toparlama zamanın gelmedi mi?..” çıkışını yapmıştı. Gerekçelerimi çok inandırıcı bulmasa da tek kutuplu emperyal dünya işleyişinde, iki kutuplu dünyanın Marksist-Leninist, ideolojik tehdidi altında ehlileşmiş kapitalizmin, insan hakları, demokrasi, hukuk devleti düzeni, laiklik, sosyal devlet, sendikal haklar, paylaşım dengeleri üzerinden aldığı yolun etkilerini, şimdiki kazanımlardan vazgeçmedeki tersine gidişi yadsıyacak da değildi...
Dünya çapında “sol” pusulasını kaybetmiş, siyasi güç, etkinliğinde, örgütlülükte geriye sürüklenirken Türkiye, çağın kirli çıkar ağları, acı-masız çarklarında, insana aykırı sistemi ayakta tutma virüsleri olarak kullanılan, ırkçılık ve de çok daha ağır sonuçlarıyla inançlar üzerinden, mezhepler çatışmasında, üzerine düşen payı, hastalığı fazlasıyla etkin kapmıştı. Hem geçiş noktasında hem de demokrasiye, çağdaşlığa geçiş yolunda tek başına kalmış, halkının çoğu Müslüman, laik rejim kimliği ile... yoksul Güney dünyası ağırlıklı söz konusu virüslerle yakalanılan bu iyileşilmesi, ayakta durulabilmesi çok zorlu yaygın hastalıkta, dünyanın her yerinde milyarlarca dünyalı insanca yaşam koşullarının dışına atılırken... Ortalık bataklığa çevrilmiş, iç savaşlar kaosundaki milyarlarla dünyalının, çağlarla geriye püskürtülmeleri, akıl-bilim yolundan uzaklaşmayla doğru orantılı, insan hakları, demokrasi, hukuk devleti, laiklik düzenlerinden kopuş, sivil askeri diktatörlüklere geçişte tırmanış yaşanırken..

***

Emperyal çıkarlar adına, artık bedeli daha ağır olan klasik savaşlardan kuralsız düzenin kuralsız savaşlarına geçişi, terörün tırmanışını, en çok da insanın algılamasıyla oynanmasını, ırklar ve dinler üzerinden ayrımcılığın, gettolaşmanın çok etkin veba mikropları yerine kullanılabilmelerini yadsıyacak halimiz yok. Akıl, bilim yoluyla evrensel insan hakları, hukuk devleti, demokrasi değerleri içinde, güçlü hak arama örgütlenmeleriyle, barış içinde birlikte yaşam düşleriyle yola çıkılmışken, solun, eşitlikçiliğin direngenliğinde sonuç alınabileceğine ilişkin denklemler kurulmuşken, bu geriye yuvarlanış neyin nesi? Bu ülkenin ekonomik, sosyal, siya-sal, kültürel birikimleri, hak savunmada işlevsel örgütlülüklerini kıran gidişte, emperyal dış odakların Türkiye’ye biçtikleri rollerle, güdümlü askeri darbelerin işlevlerini... yaşayarak, bedellerini ödeyerek öğreniyorduk ki... Taktikler değişti...
Radikal İslami terörle kendi topraklarında savaşım, İslam dünyası, Ortadoğu, enerji yataklarının üzerinde diktatörlerin ezdikleri halklara demokrasi ihracı altında Irak, Afganistan işgalleri süreciyle başlayan gidişatta, yine Türkiye’ye biçilen roller üzerinden çok şeyler değişti... Siyasal İslamcı kimliğin kullanılma-sı, Ortadoğu bataklığının, İslam dünyası iç savaşlarının önünü açan işgallere onay vererek sandıktan çıkan, güçlü sivil iktidar vitrininde, insan hakları, demokrasi, hukuk devleti düzeni, kazanılmış örgütlülük, insan haklarının, Atatürk devrimleri, kurtuluş, kuruluşla güvenceye alınmış Cumhuriyet rejimi, lalikliğin tehdit altına alındığı, çok başka bir yola girildi... İktidarlarının İslam dünyasında yaşanan çatışmalar, doğrudan Irak, Suriye iç savaşları, kaosundaki etkilerini, olumsuz rollerini gündeme bile taşımadan, ülkemizdeki geriye, dibe çekilişimize şöyle bir göz atarsak...
İnsan hakları, hukuk devleti düzeni, demokrasinin işleyişindeki, ayakta tutacak örgütlülüklerdeki yıkıma, yaratılan kuralsız düzenin insanların yaşamlarındaki uçurumlara, gettolaşmalara, cepheleşmelere, vurgun düzeni, yağmalara, işsizliğin, yoksulluğun vurduğu insanların çaresiz ölümüne, kölelik koşullarında işe razı edilmelerine... bakarak... neyi nasıl tartışacağız? Medya güdülemesinde en yoksul en çaresizlerin hak ve örgütlülüklerinden, sınıflarından, aidiyet ve çıkarlarından, akıl-bilimi kullanma yetilerinden koparılmalarıyla hesaplaşmayacak mıyız? Geleceğimizi karartan dibe çekilişin güç odaklarını göremeyecek körleşme, yanlış odağa çevrilmiş öfke, direnme, hak arama gücümüzü kırmaz mı?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bugün 23 Nisan... 23 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları