Şu Ortadoğu Enerji Belasından Kurtulmalı

24 Kasım 2014 Pazartesi

Ortadoğu demek enerji (petrol, gaz) demek. Enerji, siyaset; siyaset alavere dalavere = kanlı oyunlar, savaş, kırma, katliam, birbirine düşürme... Ve bu kargaşa içinde aradan enerjiyi yürütme...
Ortadoğu’nun yüz yıllık tarihini özetledim, ayrıntıları kitaplardan okuyabilirsiniz veya bugün hâlâ yanı başımızda sahneye konan güncel olayları izleyebilirsiniz. Hepsinin kapsamı, yukarıdaki denklemin bir tarafında yer alır...
Dünkü gazetelerde dünyanın en komik siyasi laflarından birini okudum: ABD Başkan Yardımcısı Biden, “Enerji silah olarak kullanılıyor...” demiş. Baktım, Rusya’yı kastediyor. Ukrayna nedeniyle, Batı’yı petrolle sıkıştırıyormuş... Biden, Ortadoğu’yu parçalayıp durmadan yerle bir eden savaş politikalarını unutmuş... Petrol olmasa, ABD Ortadoğu’nun haritasını bile bilmez ve öğrenmek istemez...
Gazete sayfaları yine Türkiye’nin Kürt petrolünden, Ortadoğu’dan kazançlarını rakamlara dökmüş... Bir hayal ki pompala gitsin... Türkiye, özgürlüğünü enerji bağımlılığına satmış durumda. Petrole ve doğalgaza tonla para ödüyoruz. Ama bu iktidarın, 12 yıldır ülkenin yakın geleceğini enerji bakımından düzlüğe çıkaracak tek bir adım atmadığını biliyoruz...
Hayır enerji deyince iktidarın tek kafasının çalıştığı nokta, kömür... inanılmaz bir ortaçağ emek-insan canı sömürü üzerinden sürdürülen vahşi bir enerji politikası...
Neden? İktidar, hem bu maden işletmelerinden aldığı (bedava) kömürü seçmenlerine dağıtarak “oy rantı” kotarıyor... Ölenler önemli değil, onların, bedava kömür dağıttığı kitlelere oranı çok düşüktür! Maden kazaları, iktidarın kömürcü seçmen kitlelerinde itibarını sarsıyor mu? Sanmıyorum, onların yüzde 95’inin aldıkları kömüre baktıklarını ve RTE’nin işin fıtratında ölüm var sözüne baş salladıklarını görüyorum!.. Hem de kömür işletmecilerine verilen haklar ve yapılmayan denetimler karşılığında, iktidar ve adamlarının devşirdikleri rantları düşünün...
RTE ve adamlarının siyasi kazancı “şu an”a odaklı... Şimdi, birkaç ay içinde, bir iki yıl içinde... Cepler para görmeli, sandıkta da oylar...

‘Yeni Türkiye’ mi yaratmak istiyorsunuz!?
Türkiye kömür ve petrole olan bağımlılığını hızla azaltabilir. Bu konuda o kadar araştırma ve rapor var ki, bunlara bir de, Bloomberg New Energy Finance, WWF-Türkiye’nin “Türkiye’nin Yenilenebilir Gücü” raporu eklendi. Yenilenebilir, yani tükenmeyen enerjiler... Güneş, rüzgâr...
Fosil kaynakları kafanızdan büyük ölçüde silerseniz, diğer seçenekleri önünüze koyar ve onlara yönelirseniz... bugünden hızla planlar ve var gücünüzle devreye sokarsanız... 10-15 yıl içinde Türkiye’yi enerji konusunda yepyeni bir görüntüye ulaştırırsınız.
Rapora şöyle bir göz gezdirin, size diyor ki, enerji ihtiyacın yakın zamanda iki katına çıkacak, petrolü ve kömüre bağımlılığın da... Sen gel önceliği rüzgâra ve güneşe ver... Aynı maliyetle ama tamamen ülkenin güneşi ve rüzgârından ihtiyacını karşılarsın... Dışa olan bağımlılığın azalır; petrole, doğalgaza vereceğin paralardan muazzam tasarruf edersin... İnsanını da daha sağlıklı bir çevrede yaşatırsın.
Türkiye kendi temiz enerji kaynaklarına yönelmek zorunda kalacaktır önünde sonunda... Ortadoğu şunun şurasında en çok 50 yıl içinde petrolden arınacak ve “petrol belası”ndan kurtulacaktır.
Hükümet, dışa olan enerji bağımlılığını, kömüre dayararak artırmayı planladı. Bu sayede yüzde 27 yerli üretimi, yüzde 35’e yükselteceğini düşünüyor. Dikkat edin: Petrole dayanarak! Ama hesaplar gösteriyor ki, temiz enerji kaynaklarına öncelik veren bir politikayla 1930’a kadar enerji ihtiyacının yüzde 50’sini yerli kaynaklardan karşılamak mümkün.
Böylece, enerji kullanımı konusunda büyük bir güvenlik (dış politik etkilenmeler, tehditler, bağımlılıklar) sağlamış oluyorsunuz... Ayrıca daha özgür bir dış politika olanağına kavuşuyorsunuz... İklim değişimi, fosil yakıt tüketimini azaltmak gibi, doğal ve uluslararası politikalardan gelen baskılardan da kurtulmuş oluyorsunuz...
Hükümetin ülkenin yakın geleceğini düşüneceğini sanabilir miyiz? Deneyimlerim yanıt veriyor: Hayır...

Dersim üzerine
Celal Borcan: “Bizim trajedimiz siyasetin günlük çekişmelerine meze yapılacak ya da Cumhuriyetle gizli hesapları olan birtakım siyasi çevrelerin işine geldiği gibi kullanmak isteyeceği basit bir olay değildir... Feodalitenin bölgede büyük bir sorun olduğu tespiti doğrudur ama çözüm yolu oradaki tüm insanları kırımdan geçirmek olmamalıydı. Hele hele sizin eşleştirmeye çalıştığınız gibi, PKK gibi silahlı ve düzenli bir isyandan bahsetmek abesle iştigaldir.
Cumhuriyetin kazanımlarını kavramış biri olarak bu olayın 1923 devrimiyle hesaplaşma olarak kullanılmasına karşıyım. Sadece acılarımıza, kayıplarımıza saygı duyulmasını istiyorum... Dersim, Cumhuriyet tarihinin en büyük yol kazasıdır; 1926 Şeyh Sait isyanının büyüklüğü ve kapsadığı alan olarak düşünüldüğünde ve verilen sınırlı idam cezaları yanında Dersim için uygulanan cezalandırma yöntemi hiçbir insafa sığmaz. İsyanın lideri gibi gösterilen Seyit Rıza teslim olmasıyla beraber 1937’de Başbakan İsmet İnönü Dersim hadisesinin kendileri için kapandığını ve ıslahat çalışmalarına bir an önce başlanması gerektiğini söyledi... Asıl sorgulanması gereken 1938 yılıdır. Bitti denilen ve feodal liderleri hedef alan harekât nasıl oldu da namlunun ucuna sivilleri koyup acımasız bir katliama girişti...”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları