Betonun üzerine ağaç mı çizeceğiz?

18 Ağustos 2019 Pazar

Varşova’nın sokaklarında yürürken bir tür görsel tarih geçidinin içinden geçiyormuş gibi hissediyor insan. Bazı kentlerin aksine ilk gördüğünüzde hemen vurulacağınız bir albenisi yok ama ayrıntılar çarpıcı.
Eski saraylar, görkemli kiliseler, geniş meydanlar da var ama asıl etkileyici olan sıradan sokaklarda çıkıyor karşınıza.
Hitler’in emriyle 1939’da bombalandıktan sonra 1945’e kadar neredeyse tümüyle yıkılmış Varşova. Yolların ve tren raylarının tamamı, tiyatro ve sinemaların yüzde 95’i, endüstri tesislerinin, hastanelerin ve tarihi binaların yüzde 90’ı, evlerin yüzde 72’si, okulların yüzde 70’i, parklardaki ağaçların ve bahçelerin yüzde 60’ı yok edilmiş.
Hepsini o tarihten sonra yeniden yaptıkları için kentin önemli bölümünde yeni yapılar var. Bir bölümü tarihi dokuya uygun inşa edilmiş; cepheleri aynalı cam ile kaplı Amerikan tarzı çirkin gökdelenler ise kapitalizmin kenti işgal ettiği dönemden sonra türemiş...

Binalar kanvas olmuş
Aynı durum liman kenti Gdansk’ta da var. 2. Dünya Savaşı’nda kent merkezinin büyük kısmı bombalarla yok edilmiş ve sonra yeniden başarıyla inşa edilmiş.
Merkezin biraz dışında, bir zamanlar Lech Walesa’nın da yaşadığı, emekçi kesimin yerleşim bölgesi Zaspa’daki yüksek binalar ise Polonya’nın SSCB’ye bağlı olduğu dönemden kalma. Sanki dış cephelerine sadece sıva çekilip bırakılmış gibi görünen gri binalar da oldukça çirkin.
12,13 katlı yapılara uzaktan baktığınızda, insanların niye dev beton blokların içinde yaşamayı isteyeceğini soruyorsunuz...
Ama unutulmamalı ki o yüksek beton blokları inşa ettirenler, onların içinde kendileri yaşamadı. Ucuza konut imal edip işçileri, emekçileri, dar gelirliyi yığın gibi üst üste dizdiler. Aynı TOKİ’nin yaptığı gibi.
Bir kilometreyi aşan bir alana yayılan binalara biraz yakından bakayım deyince, yazının başında söz ettiğim çarpıcı ayrıntılar çıktı karşıma.
Her birinin yan cephesinde dev duvar resimleri vardı. Rengârenk, çok yaratıcı, müthiş güzel duvar resimleri! Bakımsız ve iç karartıcı gri binalar kentin yeniden inşa sürecinde yetenekli ressamlar için birer kanvas olmuş.
Dünyanın farklı ülkelerinden sanatçıların resimleri çok ilgi çekince kutlamak için festival bile yapılmış.
Binalara uzaktan bakarken, insanlar oturdukları evi tarif etmek istese olanaksız diye geçirmiştim içimden. Oysa yakından bakınca anladım ki, bir binayı üzerindeki resmi tarif ederek anlatabilirler. O resmi arayan da bu arada şahane bir açık hava sergisi gezmiş olur.
Polonyalılar, bir dönem işçilerin ev sorununa ucuz çözüm bulmak için yapılan ruhsuz apartmanları bu yolla dönüştürmeye çalışmış. Sanatın gücüne bir kez daha şapka çıkardım!

Erdoğan haklı (!)
Türkiye’de, özellikle İstanbul’da yükselen gökdelenler aklıma gelince, biz ne yapsak acaba diyorum...
Hatırlarsanız AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen şubat ayında “Cumhurbaşkanı Özel” TRT ortak yayınında İstanbul’daki gökdelenlerden yakınmış, kendisinin de kente ihanet ettiğini itiraf etmişti.
Haksız değil! 1994’e kadar sadece 4 gökdelenin bulunduğu İstanbul’da, Erdoğan’ın yönetimde olduğu yıllarda en az 117 gökdelen yapıldı. Bir yandan da ülke betona boğulmaya devam ediyor. Her yer AVM ve dev binalarla doldu.
Polonyalılar, sadece bir bölgede ve boş bir alanda yapılan çirkinliği sanat ile biraz olsun gidermeyi başarmış, fakat betonun Türkiye’ye verdiği zarar yok edilecek gibi değil. Hepsinin üzerine ağaç resmi yapsak da kesilen ağaçların yerine oksijen sağlayamaz.
İhanetin boyutu çok büyük.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları