30 Ağustos 2019

30 Ağustos 2019 Cuma

Bugün, 30 Ağustos zaferinin 97. yıldönümü vesilesiyle, gazeteniz Cumhuriyet zengin bir içerik ile çıkıyor.
Beğenirsiniz umarım.
Kurtuluş Savaşı’nın zaferle taçlanmasının yıldönümü olan 30 Ağustos, TSK’de YAŞ (Yüksek Askeri Şûra) kararıyla kesinleşen tayin ve terfilerin, nöbet değişikliklerinin de resmen uygulandığı tarih olduğundan bir anlamda TSK günü olarak da kabul edilirdi.
YAŞ toplantıları, siyasi yaşamın önemli bir parçası olarak, politikacılar ve de kamuoyu tarafından büyük bir ilgiyle izlenir, gazete sayfaları veya televizyon ekranlarında, toplantıda oval masa etrafına dizilmiş üniformalı çoğunluk karşısında sınava girmiş öğrenci görüntüsü veren sivil iktidar mensuplarının yüz ifadelerinden anlamlar çıkarmaya çalışılırdı.
Artık, “askeri vesayet dönemi” olarak nitelenen o günler geride kalmış durumda.
Artık baş sayfalardaki ve ekranlardaki görüntülerde üniformalılar çoğunlukta değil, iyice azınlıkta ve Anıtkabir kortejinin de arka sıralarındalar.

***

Artık Milli Güvenlik Kurulu ve YAŞ’ın yapıları değişti. Asker üye sayısı azaltılırken, sivil üyelerin sayısı karar yetkisinin tümüyle bu sonuncuların inisiyatifine geçecek biçimde değişti.
Askeri yapı Milli Savunma ve İçişleri bakanlarına bağlandı. Ve artık bakanlar, fiilen etkili, sesleri çıkar, sözlerine kulak verilir hale geldiler.
TSK’nin personel yapısı değiştirildi.
Askeri liseler, hastaneler, mahkemeler kapatıldı, askeri fabrikalar özelleştirildi.
Harp okulları ve akademiler Savunma Üniversitesi adı altında toplandı, eğitim ve öğretimde köklü değişikliklere gidildi.
Askerlik Kanunu değiştirildi. Zorunlu hizmetten, profesyonel orduya evrilme süreci başladı. Askerlerin atama ve terfi sistemleri baştan düzenlendi.
Son YAŞ toplantısında, buna general sayısının azaltılması, ordu komutanlarının korgeneral ve amiral düzeyinde olmaları da eklendi.
Bütün bu değişiklikler, “askeri vesayetin ortadan kaldırılması” adına yapıldı.
Aslında uygulama yapıya yabancı değildi. Aydınlanmacı laik bağımsız Cumhuriyetin temelindeki Kurtuluş Savaşı sürecinin de en belirgin özelliklerinden biri, askerin tümüyle sivil iradeye tabi olmasıydı. Tarihimizin en güç koşulları altında bile bu ilke başarıyla yaşama geçirilmişti.
Demek ki burada, bünyeye uyar uymaz tartışmalarını ve utanç verici Ergenekon ve Balyoz kumpasları örneklerini bir yana bırakarak, askerin sivil iradenin emrinde olması ilkesiyle, demokrasiyi güçlendirecek sivil vatandaşın hakkını ve özgürlüğünü, toplumun güvenini ve selametini ve nihayet TSK’nin yapısını daha iyi işler hale getirip getirilmediğine bakmamız gerekiyor.
Dilerseniz sondan başlayalım. Televizyon ve gazete haberlerinden, TSK’deki FETÖ’cü sızma ile ilgili davaların bir türlü bitmek bilmediğini görenler, TSK’deki FETÖ’cü odaklanmanın bir türlü önlenemediğini, son uygulamaların TSK’nin temizlenmesine yetmediğini kolayca anlayabilirler. Son YAŞ kararları üzerinden özellikle terfi etmeyenler örneklerinden giden kimi arkadaşlarımız, bu konuda ciddi endişeler doğuracak kaygılarını dile getirmişlerdir.
Askeri vesayetin kırılması ile toplumun daha demokratik ve güvenli hale gelip gelmediği sorusunun yanıtı için ise 30 Ağustos 2019 itibarıyla Türkiye’ye ve demokrasisine şöyle bir göz atmak yeter de artar bile...
Diyebilirim ki, yaşadığım ve okuyarak bildiğim, bilebildiğim kadarıyla, şimdiye dek, Kenan Evren’li olanlar dahil, hiçbir “30 Ağustos”ta Türkiye bu kadar demokrasiye uzak, tek adam rejimine saplanmış, adaletten yoksun, böylesine dört bir yanını çevreleyen tehditlerle karşı karşıya, yapayalnız durumda olmamıştı.
Üstelik, artık askeri vesayet de kırıldığına göre sivil iktidarın kendi dışında sorumlu göstermesi de mümkün değil.
30 Ağustos 2019’da net olarak görülüyor ki, Türkiye’nin asıl sorunu, askeri vesayetten çok, sivil vesayettir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları