Hikmet Çetinkaya

Ben Darbeye Darbe Derim...

14 Aralık 2014 Pazar

Seni dinledim dün sabah, yine özgürlükçü, sapına kadar demokrat, hukuk devletinden yanaydın...
Yağmaya, talana, hırsızlığa karşı çıkıyordun!
Tüm askeri darbeler, baskılar, tehditler sana vız geliyordu.
Yine muhalefete yüklendin, darbeci ilan ettin, özgürlüğü savundun...
Salladıkça sallıyordun...
Irk üzerinden, milliyet üzerinden, sağdan, soldan...
Hiç peşkeşlerden söz etmedin, rantlardan, havuzculardan, ceplerini dolduranlardan, kutulardan, kasalardan...
Analar ne evlatlar yetiştirmiş, aile boyu gösterdin millete...
Alkış aldıkça nasıl da kükrüyordun öyle!
Yerinde duramaz haldeydin, kasa kasa paralar, kutular, koylar, ormanlar, bükler, altın madenleri, hepsini ama hepsini nedense unutmuştun, 17/25 Aralık’a “paralel kumpas” deyip geçiştiriyordun...
Vicdan yoktu, zekâ kırıntısı yoktu, sadece sen vardın...
27 Mayıs’tan söz ettin, 12 Mart’tan, 12 Eylül’den, 28 Şubat ve e-muhtıradan...
Oysa sen hâlâ 12 Eylül’ün yüzde 10 barajının üzerine oturmuş, siyasi rant sağlıyordun...
Demokrattın!
Özgürlükçüydün!
Darbelere karşıydın!

***

Seni dinlerken düşünüyordum ben...
Dışarıda bir kış güneşi, derin bir sessizlik...
Bir kıyı kasabasında olmalıydım, denizi seyretmeliydim...
Karaburun’da aralık ayının ortasında, denize karşı bir masa ve üç sap nergis...
Biraz umut, biraz hüzün!
CHP Malatya Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Ağbaba, daha önceki Adalet Bakanı’na “cezaevlerindeki erkek çocuklara tecavüz olayı”nı sormuştu...
Türkiye’nin pek çok yerinde, örneğin Pozantı’da başka hükümlülerce tecavüze uğrayan bir çocuğu...
Sorumlular hakkında ne gibi bir işlem yapıldığını...
Sorunun yanıtı Ağbaba’ya aylar sonra gelmişti.
Suç duyurusunun ardından tutuklulardan birine dört, birine bir gün hücre hapsi...
Ya yöneticiler?
Onların suçu yoktu...
Sadece Pozantı Cezaevi Müdürü ve birkaç yönetici Ankara’ya atanmıştı...
Çünkü yurdun dört bir yanında... Mardin’de, Siirt’te kız-erkek çocuklarına dışarıda toplu tecavüz ediliyordu...
Hepsi ama hepsi gözaltına alınıyor, kısa sürede serbest bırakılıyorlardı...
Onlar eşraftandı...
Dokunulmazlıkları vardı!

***

Bugün pazar...
Siyaset yazmayacaktım...
Anılar denizinde dolaşarak Karaburun’a düşsel bir yolculuk yapıp, nergis çiçekleri toplayacaktım, denizi seyrederken yitip giden hayatı anlatacaktım...
Ellerim ceplerimde yürürken haylazlığın tadını çıkaracak, çakıltaşlarının bilgeleriyle konuşacaktım...
Cahit Külebi’nin o güzelim dizelerinden umutları çekip çıkaracaktım içime doldurmak için...
“Bu gece, bu gece
Uykusuzum, kederliyim, deliyim.
Yüzünden uzak sevgilerin derin aydınlığı,
Durmalıyım şehir şehir, yıldız yıldız karanlıkta
Bu gece ölmemeliyim.”
Hayata dair, insana dair, hüzne dair ne varsa elimizden alıp gittiler...
Zamanında darbecilerle iş tuttular, birlikte yürüdüler birlikte ıslandılar, kumpası kör kuyularda kurdular...
Çaldılar, çırptılar!
O masum insanları karaladılar, casus yaptılar...
Özel hayatlarına girdiler...
Şimdi kalkmışlar, göz göre göre gelen Hrant Dink cinayetinin rantını yemek için, tetikçileri tanık olarak dinliyorlar...
Başka bir soru:
Hablemitoğlu’nu kim öldürdü?
Bu cinayetin tetikçisi bile yok ama öldürme yöntemi yakın mesafeden, evinin bahçesinde aracından indikten sonra!

***

Kasalar, kutular, rant, havuz kapitalizmi, Somalı 301 işçi, 450 yetim çocuk...
Ağızlarında tek söz:
“Biz darbelere karşı çıktık, ya siz?”
Ben darbeye darbe derim arkadaş!
İster 27 Mayıs, ister 12 Mart, ister 28 Şubat!
Ya sen?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları