51 Yıl Önce… 51 Yıl Sonra…

19 Aralık 2014 Cuma

Sultan ne dedi? “Acaba, Avrupa Birliği (AB) ne der? Acaba bizi alır mı, almaz mı? Böyle bir derdimiz yok. AB kendi işine baksın?” Bu sözlerin “yanlışlığını”, fakat “önemini” anlamak için AB’nin ne olduğunu, Türkiye’nin devreye nasıl girdiğini anımsayalım.
1951… 2. Dünya Savaşı’nın Avrupa’da akıttığı kan, yol açtığı ekonomik yıkıntının bir daha yaşanmaması, “dikta” oluşumunun önlenmesi gerektiği aydınlarca söylenir olmuştu. Fransa ile Almanya arasındaki yakınlaşmayı sağlamak amacıyla “kömür ve çelik” konularında “Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu” oluşumunu içeren anlaşma 6 ülkenin katılımı ile imzalandı.
1957… Almanya, Fransa, İtalya, Belçika, Hollanda, Lüksemburglu kurucu 6 ülke, Roma’da imzaladıkları yeni anlaşma ile topluluğun çalışma alanını genişlettiler. “Gümrük Birliği” için “Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET), nükleer enerji için de “Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu” örgütlendi. Oluşum, “Avrupa Topluluğu (AT)adını aldı, “Ortak Pazar” denilmesine başlandı.
31 Temmuz 1959… Adnan Menderes’in Demokrat Parti (DP) hükümeti, Türkiye’nin geleceğini Atatürk gibi Avrupa’da gördüğünden, “7. üyelik için” başvurdu. Ancak Türkiye’deki “siyasal istikrarsızlık” ve 1958 devalüasyonunun yarattığı “ekonomik çöküntüden” dolayı başvuru yürümedi.
27 Mayıs 1960… “Demokrasiden” yana bir siyasa izleyen AT, “Askeri darbe” ile DP hükümetinin devrilmesi üzerine başvuruyu “askıya” aldı.
6 Ocak 1961… Askeri yönetim, “demokratik, insan haklarını koruyan, Atatürk ilkelerine sahip çıkan, basın ve ifade özgürlüğünü öngören bir anayasa” hazırlanması amacı ile “Kurucu Meclisi” kurdu. Bu ilkeler doğrultusundaki çağdaş anayasayı halk, aynı yıl kabul etti.
Seçimde, çok oyu alan iki partinin katılımı ile İsmet İnönü Türkiye’nin ilk “koalisyon hükümetinin” başbakanı oldu. “Ekonomik çöküntüyü başıboşluktan kurtarmak” amacıyla “Devlet Planlama Teşkilatı” kuruldu. AT ve ABD, gelişmeleri olumlu karşılamakla kalmadı, ilk beş yıllık plana ekonomik destek için “Türkiye’ye Yardım Konsorsiyumu’na” katkı yaptılar.

***

12 Eylül 1963… Neden “51 yıl önce…” başlığına gelelim! AET’nin 6 üyesi, Türkiye’ye “7. üye olma yolunu açmayı” öngören “Ankara Ortaklık Anlaşması’nı” TBMM tören salonunda imzaladı. O gün imza törenini ve günümüzde de bu konuyu izleyen, 2-3 gazeteciden biriyim!
Türkiye adına Dışişleri Bakanı, emekli Büyükelçi Feridun Cemal Erkin imzaladı. Bazıları yıllarca sonra ülkelerinde başbakan olacak, imzacı konuk dışişleri bakanları ise Paul Henri Spaak (Belçika), Gerhard Schröder (Almanya), Maurice Couve de Murville (Fransa), Emilio Colombo (İtalya Hazine Bakanı), Eugene Schaus (Lüksemburg), Joseph M. A. H. Luns (Hollanda ve AET temsilcisi) idiler…
1980… Dikta yönetimlerden yeni çıkan Yunanistan, İspanya, Portekiz bile üye yapılarak, “12 üye” yalnızca tarihe değil, AB bayrağına dahi damgasını vurdu. Üstelik 1960 askeri yönetiminde 7. aday olan Türkiye bu tarihte demokraside istikrarsızlık yaşadığı için dışlandı.
1992… Topluluk Avrupa Birliği adını aldı.
1993… AB, “Kopenhag ölçütlerini” kabul etti. Bu ölçütler, askeri darbecilerin 1961 Anayasası ile birebir uyuşan AB’nin “Hukukun üstünlüğüne, insan haklarına saygı gösteren istikrarlı bir demokrasi, birlik üyeleri ile rekabet edebilecek düzeyde sağlam temelli bir ekonomi” koşullarıyla tümden örtüşüyordu. Ancak Türkiye’deki durumlar ile “ölçütler” uyuşmuyordu.
Bu ölçütlerle, “dünün komünist ülkeleri ile” AB üye sayısı, bugün 28 oldu. Bu komünist ülkelere karşı vaktiyle kurulan “Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü’nün (KAAÖ-NATO) üyesi Türkiye’nin bu ölçütlere uyamayan adaylığı ciddiye alınmadı.

***

2014… Ankara Anlaşması’ndan “51 yıl sonra” 7. aday Türkiye’nin Sultan’ı pazartesi günü ne dedi? “Dışarıda haddini, insafı aşan asıl niyetleri ortaya koyan bazı tepkiler sergileniyor. Adımlar atıldığı anda AB’den hemen birisi çıkıyor açıklama yapıyor. Sen, neye göre bu açıklamayı yapıyorsun? Ulusal güvenliğimizi tehdit eden unsurlar, ister basın mensubu olsun, ister şu olsun, ister bu olsun gerekli cevabı alacaklardır. Böyle bir adımı atarken de acaba AB ne der? Acaba bizi alır mı almaz mı? Böyle bir derdimiz yok. AB kendi işine baksın!”
Hiçbir unvanı yokken, Beyaz Saray’da kabul edilip “sultanlık” yolunu açan ABD’nin bile artık sert tepkide bulunduğu, yabancı basının siyasal yaşamımızı küçümseyen yorumlarını bir yana bırakalım!
AB’nin Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini, “Bu davranışlar, AB değerlerine saldırıdır. AB değerlerine terstir.” AB Sözcüsü Maja Kocijancic, “Kaygılıyız…” dediler.
Rusya bile, Sultanı “tiye” aldı… Rusya Başbakanı Dimitri Medvedev, Ukrayna’nın AB üyeliği sorusuna yanıt olarak “Türkiye’den sonra… Türkiye, ne zaman AB’ye üye olacak? Hiçbir zaman!” sözleri ile dalga geçti.
Bir ayrıntı dikkatten kaçıyor! Sultan, Ocak 2013’te Viladimir Putin’e ‘Bizi Şangay Beşlisi’ne alın’ dedim. Biz de AB’ye ‘allahaısmarladık’ diyelim, ayrılalım oradan!” dememiş miydi?
Bırakın “Kopenhag ölçütlerine” uymayı; yolsuzlukların örtülme çabaları, özgürlüklerin kısıtlanmaları karşısında, AB Dışişleri bakanları “Türkiye ile müzakerelerin ilerlemesine, hukukun üstünlüğüne, temel haklara saygıya bağlılığı” anımsatan karar aldılar. “Görüşmelerin askıya alınması” da belirdi.
Ülke içinde diktatörlüğe yelken açan Sultan, şimdi de dünyaya meydan okuyarak Türkiye’yi yalnızlaştırıyor. Ne dersiniz, “haddini” 7. aday Türkiye’nin Sultanı mı, yoksa AB mi aşıyor? Sultan’ın “ulusal güvenliğimizi tehdit” sözleri mi, yoksa “aile ile bakanlarının güvenliği” mi sarsılıyor? Bir zamanlar “AB fatihi” dövizleriyle karşılanan Sultan, galiba AB Bakanlığı’nı da iptal ederek Türkiye’nin üyeliğine “fatiha” okuyacak…

Düzeltme: Salı günkü yazımdaki şarkı sözlerini Cem Karaca yerine, Barış Manço diye yazmışım. Özür diler, 2 değerli müzisyenin önünde saygıyla eğilirim…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları