Yüksel Pazarkaya

Dünya Kupası ve Irkçılık...

05 Ağustos 2010 Perşembe

Günümüz Alman edebiyatının önemli temsilcileri arasında Türkler ve diğer yabancı kökenli yazarlar önemli yer tutuyorlar. Türk oyuncunun, Türk müzisyenin bulunmadığı ne bir tiyatro, ne de bir orkestra kaldı. Üniversitelerin hemen hepsinde Türk kökenli öğretim ve araştırma görevlileri var.

Güney Afrikada yapılan dünya kupası, üzerinden bir ay geçmeden, neredeyse unutuldu. Yakın tarihi ırkçılıkla özdeşleşen ve buna karşı savaşımda adı simgeleşen Mandelanın ülkesine dünyanın dört bucak yedi ikliminden gelen her renk ve kökenden, her dilden ve inançtan insanların, bu büyük spor şenliğini gerçekleştirmeleri ayrı bir önem kazandı. Ulusal takımların maçlara ellerinde ırkçılık karşıtı belgilerle çıkmaları anlamlıydı.

Bu bağlamda, şampiyonada güzel oyunlar çıkararak üçüncü olan Alman ulusal takımı tarihinde ilk kez kadrosuna sekiz yabancı kökenli oyuncuyu alarak, bu ülkenin ve toplumun zihinsel bir sıçrama sürecine girdiğini gösterdi. Daha yakın yıllara kadar ten rengi farklı, yabancı kökenli yeni Alman yurttaşlarının ulusal takıma girmesi akla bile gelmiyordu. Örneğin, Jupp Derwall, ulusal takımın başındayken Hamburg birinci lig takımının (HSV) başarılı oyuncusu Jimmy Hartwigin elini bile sıkmaktan kaçınmıştır. Jimmy, annesi Alman, babası kara derili Amerikan işgal askeri olan melez bir Alman yurttaşı.

İngiltere, Fransa ve Hollanda gibi kolonici tarihi olan ve hâlâ kolonileri bulunan ülkelerin ulusal takımlarında yıllardır alıştığımız görünüm, kolonicilikte hem geç kalmış, hem de bunu iyice yüzüne gözüne bulaştırmış Almanyada yakın zamana kadar veba gibi kaçınılan bir görünümdü.

Şimdi 23 kişilik oyuncu kadrosuna farklı kökenden sekiz oyuncunun alınması, Alman toplumu için bir devrimdir. Serdar Taşçı ve Mesut Özil ile iki ulusal oyuncu da bu arada Türk kökenli. Almanya futbol federasyonu yönetiminin bu yeni zihniyeti ulusal takım dışında da desteklediğini görüyoruz. Genelde spor, özellikle futbolda köken ve renk sınırlarının aşılması toplumsal uyum ve barış tasarımınına önemli katkılar sağlıyor.

Irkçı ve ayrımcı zihniyeti aşmada bu devrimsel sıçrama ama sorunu toplumun gündeminden silip atmıyor. Bunu da özellikle ırkçı düşünce ve politikaların anayurdu olan Avrupa ülkelerinden beklemek gerçekçi olmaz. Tıpkı Rönesans ve Aydınlanma ile ortaçağcı ve karanlık zihniyetin beş yüz yıldır süren savaşımı gibi, bilim ve hurafenin, bağnazlığın yüzyıllardır süren ve belki daha yüzyıllar sürecek çarpışması gibi, bunun bir kolu olan ırkçılık ve ayrımcılıkla savaşım da daha uzun erimde gerekli olacaktır.

Bir yandan, ulusal takımın seçimiyle örnek bir davranış sergileyen Almanyada, bunun tersinin, yani ırkçı ve ayrımcı zihniyetin çarpıcı görünümlerini de her gün yaşıyoruz. NPD gibi ırkçı ve ayrımcı oldukları zaten bilinen, zaman zaman yerel seçimlerde yüzde beş barajını da aşan partilerin ve kümelerin yanında, şaşırtıcı kişilerden şok edici açıklamalar ve öneriler gündeme oturuyor. (NPD yandaşları Alman ulusal takımında yabancı kökenli oyunculardan haz etmediklerini açıkça söylediler.)

Türkler aşağılanıyor

Sosyal Demokrat Parti (SPD), üyesi ve Federal Banka Yönetim Kurulunda bulunan Thilo Sarrazin, uzunca bir süredir ağzını açınca, Almanyadaki Müslümanları, özelde Türkleri horlamaktan büyük zevk alıyor. Bu kişi, Türkleri geri zekâlıdiye damgalamaktan çekinmiyor. Alman toplumu için, Türklerin varlığı yüzünden, Toplumumuz gittikçe daha aptallaşıyor, diyebiliyor. Bu ırkçı, ayrımcı ve insan düşmanı zihniyetin Federal Banka yönetiminde ve sosyal demokrat partide ne işi var, anlamak mümkün değil.

Sosyal demokrat Sarrazin böyle konuşur da, Başbakan Merkelin Hıristiyan Demokrat Partisi (CDU) geri kalır mı? Yoksa seçim yatırımında bir fırsat kaçırır!? CDU federal milletvekili Peter Trapp da son olarak, göçmenlerin zekâ testinden geçirildikten sonra ülkeye alınmasını önerdi. Bu kişinin de iktidar partisinde ne işi var bilinmez. Aslında bu kişilerin zekâ testinden geçirilmesi gerekir, bulundukları partilere ve görevlere alınmadan önce. Bu ırkçı, insan düşmanı, ayrımcı sözler, zekâ ürünü değil, olsa olsa zekâ gerisindenfışkıran atıklar.

Parti başkanı Türk

Bütün yetersiz koşullara karşın yine de Almanyaya göç eden Türkler, hiç kimseden geri olmayan zekâ, beceri ve çalışkanlıklarını kanıtlamışlardır. Yalnız yıllardan beri parlamentolara seçilerek değil. Yeşiller Partisi eşbakanı Cem Özdemir federal parlamentodaki bir partiye başkan olmuş ilk yabancı kökenli siyasetçi. Aylin Özkan, Aşağı Saksonyada bir eyalet hükümetine bakan olmuş ilk yabancı kökenli siyasetçi. Şimdi en büyük eyalet olan Kuzey Ren Vestfalya Sosyal Demokrat - Yeşiller Koalisyonunda bakan olmaları için teklif alan Bremen Üniversitesinden Prof. Dr. Yasemin Karakaşoğlu ile Brandenburg Eyaleti Yüksek Mahkeme yargıcı Nevin Belkıs, bu önerileri şimdilik bulundukları görevlerini sürdürmek istedikleri gerekçesiyle reddettiler.

Günümüz Alman edebiyatının önemli temsilcileri arasında Türkler ve diğer yabancı kökenli yazarlar önemli yer tutuyorlar. Türk oyuncunun, Türk müzisyenin bulunmadığı ne bir tiyatro, ne de bir orkestra kaldı.

Üniversitelerin hemen hepsinde Türk kökenli öğretim ve araştırma görevlileri var. Ressamlarıyla, Alman medyasında sayıları gün geçtikçe artan üyeleriyle Türk göçmenler kendilerini kanıtlıyor ve kabul ettiriyorlar. Sayıca ve oran olarak henüz yeterli değil. Ama süreç işliyor.

Düşük düzey eğitimle gelip uyum sağlamış birinci kuşağın çocukları ve torunları karınca gibi, arı gibi ilerliyorlar. Türkiye ile Avrupa arasında en sağlam ve iki tarafa da yararlı bağları örüyorlar.

Bunu görmeyen Sarrazinler, Trapplar hep olacaktır. Irkçılık ve ayrımcılık veba gibidir. Bulaşmaması için çok dikkat edilmelidir.


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kaygan Mantık 7 Şubat 2014
Yargı ve Demokrasi 30 Ocak 2014

Günün Köşe Yazıları