Leyla Tavşanoğlu

Adil yargılanma hakkı ihlal ediliyor

20 Ekim 2008 Pazartesi

İstanbul Barosu başkan adayı avukat Mebuse Tekay’dan yargı bağımsızlığı ve Ergenekon davası değerlendirmesi...

Mebuse Tekay Samsun Çarşambalı bir ailenin kızı. Babası Hamdi Tekay 1950’lerde uzun zaman iktidardaki Demokrat Partiden (DP) milletvekilliği yapmış, 27 Mayıs 1960 darbesinin ardından önce Yassıadayaya götürülmüş, ardından da Anayasayı ihlal suçundan Kayseri cezaevinde 4 yıl 2 ay hapse mahkûm edilmişti. Bir anlamda ailelerimiz aynı kaderi paylaşmıştı. Mebuse büyüdü, hukuk okudu. Yıllarca işçi sorunlarının avukatlığını yaptı. Yaklaşan İstanbul Barosu seçimlerinde Katılımcı Avukatların başkan adayı. Mebuse Tekayla baro başkanlığına adaylığını koyarken neleri hedeflediğini konuşuyoruz. Türkiyede yargının içler acısı hali, yargının elinin kolunun bağlı oluşu gündemimizin baş konusunu oluşturuyor.

- Katılımcı Avukatların İstanbul Barosu başkan adayısınız. Hedefiniz nedir? Neler yapmayı planlıyorsunuz?

M.T. - Baroların iki işlevi var. Birisi mesleki sorunların çözümüyle, öbürü de hukukun üstünlüğü ve insan hakları ihlalleriyle ilgili çalışmak. İstanbul Barosu son üç yıldır aynı yönetime sahip. Baromuz ne meslek sorunlarının ne de ülkedeki hukuksal sorunların çözümüyle ilgili etkin bir çalışma yaptı. Pek sesini duyamadık.

Oysa İstanbul Barosunun tarihinde sadece üyelerinin değil bütün kurumların gözünü üzerine çevirdiği, kulağını açtığı dönemler olmuştur. Baromuzun Türkiyenin demokratikleşmesiyle ilgili çok önemli katkıları olmuştur. Şimdi de siyasetin gündeminde hukuk ve hukuksuzluk var. İstanbul Barosuna çok önemli görevler düşüyor. Gündemin hukuk ve hukuksuzluktan oluştuğu bir dönemde baronun sessiz kalmasını kabul edemiyorum. Meslek sorunlarının üzerine eğilmeyi amaçlıyoruz. Çünkü avukatlık mesleği hızla itibar kaybediyor. Çok büyük sorunlarımız var.

Yargı bağımsızlığı zaten uzun yılların bir sorunu.. ama yargımız giderek daha da bağımlı bir hale geliyor. Hükümetin şu anda yaptıkları yargı bağımsızlığına büyük darbeler indiriyor. Üstelik hükümet, demokratikleşmeden geri adımlar atılması hazırlığı içinde. Bütün bu nedenlerle ve bu sorunların üstesinden gelmek için çalışmak amacıyla çok güçlü bir ekiple adaylığımı koydum.

 

Anayasalar toplumsal \t\tmutabakatla yapılır

- Sizin bir sivil anayasa girişiminiz vardı. Bu sivil anayasa girişimi neydi?

- İçerik kadar anayasanın yapılış biçiminin önemli olduğu görüşünü savunan bir hareketti. Çünkü şimdiye kadar Türkiyede bütün anayasalar toplumsal mutabakat olmadan yapılmıştı. Öyle ki birkaç yıl önce şimdiki anayasanın 34 maddesi birden değiştirilmişti. Bu, demokratik bir ülkede olsa bütün toplumun tartıştığı bir olay haline gelebilirdi. Ama hiç kimsenin sesi çıkmadı... Oysa anayasalar hepimizin hayatını yakından ilgilendiren metinlerdir. Hak ve özgürlüklerimiz, bunların sınırları, devletle yurttaşın ilişkisi, aklınıza gelebilecek her konunun karşılığı anayasada vardır. O zaman da toplum olarak kendi hayatımızın üzerinde düşünmemiz gerekir. Bu gerçeklerden yola çıkarak sivil anayasa girişimi için topluma böyle bir çağrıda bulunduk; Anayasamı istiyorumkampanyasını başlattık. Topluma, Ne, nasıl bir anayasa istiyorsunuz? Birbirimizi ezmeden, ezdirmeden nasıl bir hayat kurabiliriz? Hepimiz konuşmalıyız. Taleplerimizi söylemeli, haklarımızı öğrenmeliyizduyurusunu yaptık. Bu çalışma üç yıl sürdü.

Sonuçlanmadı diyebiliriz ama Türkiyeye sivil anayasa fikrini, kendi anayasasını yapmış bir toplum olma bilincini tartışılabilir hale getirdik. Küçük de olsa bunun bir katkısı oldu.

- Aydınlık için bir dakika karanlık eyleminiz vardı. Bunu da okuyucularımıza hatırlatalım mı?

- Susurluk kazasıyla ortaya dökülen devlet-siyaset-mafya ilişkisinden bütün yurttaşlar çok rahatsız olmuştu. Ama şunu fark ettik: Herkes, ben tek başıma ne yapabilirim arayışı içindeydi. O zaman, topluma bir öneride bulunalım, çıtası çok düşük bir eylem önerelim, diye düşündük. Bunu düşündüğümüzde sadece beş kişiydik.

Ama milyonlarca insan bu eyleme katıldı. Çağdaş, demokratik, kirli ilişkilerden arınmış, saydam, temiz bir devlet istediğini dile getirdi. Bu talep giderek yükseldi.

 

Deniz Feneri’ne İstanbul \t\t\tSavcılığı bakmalı

- Demin yargının bağımsız olmadığından söz ettik. Ergenekon diye bir dava var ortada. Türkiyede yargının bağımsızlığından söz edilemeyeceğine göre bu dava nasıl çözülebilecek?

- Bir hukukçu olarak, soruşturmanın da sürdüğü şu aşamada cevap vermek çok mümkün değil. Ama şu kadarını söyleyebiliriz: Ergenekon davasının iki boyutu var. Bir tanesi Susurluktan bu yana izlediğimiz Türkiyedeki darbe girişimcilerinin olduğu, devletin içine yerleşmiş çetelerin bulunduğu boyutudur. Bunun temizlenmesi gerektiğine bütün kalbim ve aklımla inanıyorum. Bu yönden Ergenekon davasını önemli buluyorum. Bu davanın mutlaka sonuçlandırılması gerektiğini düşünüyorum. Ama bir boyutu da var ki düşündürücü. Henüz dava sonuçlanmadığı için bu konuda konuşmak çok doğru olmayabilir. Ama bıraktığı izlenim o ki AKP Hükümeti kendisine muhalif olanları da, hepimizin haklı bulacağı birinci boyuta ekleyerek Ergenekonu, karma, içinden çıkılamaz bir hale getirdi.

Ayrıca bir kısım tutukluyla ilgili iddianame hâlâ hazırlanmadı. Özel hayatın gizliliğiyle ilgili telefon konuşmalarının tümü dosyalara girdi. Bu çok önemli bir hak ihlalidir. Çünkü yargı kararıyla da telefon konuşmaları dinlense bunların sadece davayla ilgili bölümleri dosyaya konur. Ama burada bütün konuşmalar dosyaya konuyor. Bu da o insanlarla ilgili kasıtlı yapılmış olduğu ihtimalini güçlendiriyor. Bütün bunlar adil yargılanma hakkının zedelendiği, temel hak ve özgürlüklerin çiğnendiği izlenimini veriyor. Onun için Ergenekon davasına ne iyi ne de kötü diyebiliriz. Türkiyede baroların iki boyutuyla da Ergenekonu yakından izlemesi gerekir.

- Peki, Almanyadaki bağış paralarının, onlarca milyon Avronun dolandırıldığını karara bağlayan Deniz Feneri davasına ne diyorsunuz? Türkiyede dava açılabilmesi için belgelerin Almanyadan istenmesinde bu kadar ağır davranılmasını nasıl karşıladınız?

- Bu da oldukça kuşkulu. Deniz Feneri organize bir suç örgütü olduğu için doğrudan İstanbul Cumhuriyet Savcılığının yetkisindedir. Bu noktaya hiç kimse önem vermiyor. Bu davada doğrudan İstanbul Cumhuriyet Savcılığının harekete geçmesi gerekiyordu. Oysa Ankaradan doğrudan Adalet Bakanlığı harekete geçti. Bu da epeyce düşündürücü. Niçin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı yetkili değil de Ankara Savcılığı bu konuda harekete geçiriliyor?

Yargılama Almanyada bitti. Bunun Türkiye bağlantılarının olduğu yargı kararıyla saptandı. Ama hâlâ Türkiyede hiçbir şey yapılmıyor. Şu ana kadar baroların, hukuk kurumlarının çok yüksek sesle bu durumu sorgulamaları gerekiyordu.

- Dokunulmazlıklar konusu var. CHP milletvekili Atilla Kart dokunulmazlığının kaldırılmasını istedi. İç hukuk tükenince de bunun için Avrupa İnsan Hakları (AİHM) Mahkemesine başvurdu. Bu arada hükümetin, işin ucu kendilerine dokunmasın diye Kartın milletvekili dokunulmazlığının kalkmaması için AİHMde inanılmaz kulis yaptığı basına yansıdı. Buna rağmen AİHM Kartın isteği doğrultusunda karar aldı. Her zaman tarafsız ve bağımsız yargıdan söz eden Başbakan ve hükümet üyelerinin hukuk anlayışını nasıl buluyorsunuz?

- Dokunulmazlıklar Türkiyenin çok uzun yıllardır çözemediği sorunlardan birisi. Bu sorunun çözülmesi kesinlikle şarttır. Susurluk davasında da mahkemenin bütün taleplerine, Bu işin başındakiler TBMMdedemesine rağmen dokunulmazlıklar kaldırılamamıştı.

TBMM üyeleri dokunulmazlıkların kaldırılmasından yana bir tavır koyamıyorlar. Ama AKP iktidarının daha da dokunulmazlığa sarılan bir yanı olduğunu görüyoruz. Bu durum gerçekten de ürkütücü. Çünkü eğer yargılanması gerektiği halde sadece dokunulmazlık nedeniyle yargılanmayıp TBMM çatısı altında bulunmaya devam edenler üstelik milleti temsil ediyorlar. Bu hepimizin vicdanını sızlatıyor. Milletvekili dokunulmazlıkları sorununu mutlaka çözmeliyiz.

- Biliyorsunuz Cumhurbaşkanı Gül de aynı durumda. Kayıp trilyon davasından dokunulmazlığı sayesinde yargılanmaktan kurtulmuştu. Şimdi Cumhurbaşkanı olduktan sonra dokunulmazlığı yok.. ama hâlâ yargılanamıyor. Ülkemizde yargı doğru dürüst işliyorsa Cumhurbaşkanı neden yargılanamıyor sizce?

- Demin de söylediğim gibi Türkiyede yargı kesinlikle bağımsız değil. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda (HSYK) Adalet Bakanı, Bakanlık Müsteşarı üye. Hâkim ve savcı adaylarının belirlenmesi Adalet Bakanlığının yaptığı mülakata bağlı. Terfileri, teftişleri Adalet Bakanlığı belirliyor. Bugün yargının hâlâ bağımsız kararlar verebilmesi gerçekten çok nitelikli hâkimlere ve savcılara sahip olmamız nedeniyledir. Yargının bağımsızlığından söz edilemeyecek bir ülkede tabii ki istenmeyen yerlere dokunmak çok zor. Kimin istemediği de çok önemli. Öncelikle Türkiyede yargının bağımsızlığının sağlanması hepimizi, sadece hukukçuları, avukatları değil, bütün toplumu ilgilendiren bir durum.

 

Güvenlik daha çok \t\t özgürlükle sağlanır

- Bir de son PKK baskınları ve terör olaylarından sonra teröre karşı alınması gereken önlemler tartışılıyor. Güvenlik mi, özgürlükler ve demokrasi mi ikilemi ortaya çıktı. Sizce bu ikisi arasındaki denge nasıl kurulabilir?

- Bu tartışma özellikle 11 Eylül 2001de New Yorktaki ikiz kulelere yapılan saldırıdan sonra bütün dünyanın gündemine geldi. Herkes, güvenlik mi, özgürlükler mi sorusuna yanıt aramaya çalıştı. Bence Amerikayı yeniden keşfetmeye gerek yok. Özgürlükler ne zaman güvenliği sağlama bahanesiyle kısıtlansa bunun güvenliğe hiçbir yararı olmadığı da görüldü. Son olarak Aktütün Karakolu baskınına bakalım. Yani özgürlükler kısıtlanmış olsaydı bu Aktütün Karakolu baskını yapılamamış mı olacaktı? Tabii ki yapılacaktı. Bu tür terör hareketlerinin ne üst ne mekân aramasıyla ilgisi var. Terörle mücadele edilecekse tersine, bu özgürlükler genişletilir, haklar verilir. Güvenlik her zaman ancak daha çok özgürlükle sağlanabilir. Şu anda yapılan değişiklikler ne terörle mücadele ne de güvenlik açısından Türkiyeye yarar getirir. Bu durum demokrasi çıtamızı daha da düşürecek; daha tartışılabilir bir ülke olacağız. Ruhumuzu daraltan bir yere doğru gidiyoruz, diye düşünüyorum.

 

1999’da deprem mağdurlarına ev yaptırmak için çalıştık

- 1999 depremlerinden sonra sizin deprem konutları yaptırma çalışmalarınız vardı. Bu çalışmalarınız uzun süre savsaklandı. Ama ağır mücadeleler sonucu bu konutları yaptırmayı başardınız. Bu nasıl olmuştu?

- 17 Ağustos 1999 depreminin üçüncü günü Değirmendereye gitmiştim. Görüntüler feciydi. Bu bana çok dokundu. Sonunda kararımı verdim. Bütün işlerimi avukat arkadaşıma bırakıp sekiz ay deprem bölgesinde çalıştım. İhtiyaç sahibi depremzedelerle yardım etmek isteyenler arasında bir koordinasyon kurulu kurduk. Türkiyenin her yöresinden yardım etmek isteyenler, üniversite öğrencileri, binlerce kişiyle birlikte çalıştık.

O arada yardımcı olmak için yurtdışından gelen sivil toplum kuruluşları bizimle temas kurdular. Bizim üzerimizden depremzedelere yardımcı olmak istediler. Ama o zaman hükümet buna izin vermedi. Bu yardımların Kızılaya ya da valiliğe yapılması gerektiğini bildirdi. Bunun üzerine biz büyük bir mücadele verdik. Bu yapılanların devlete ya da Kızılaya güvensizlikle ilgili olmadığını anlattık. Sivil toplum dünyanın her yerinde sivil toplumu güçlendirmek ister, dedik.

Sonuçta sivil toplum kuruluşlarının önünü bir ölçüde açtılar. Hollanda, Japonya ve pek çok ülkeden birçok uluslararası destekle depremzedelere 1500 prefabrik ev yapıldı. Kadın depremzedeler için bir vakıf kurduk. O vakıf hâlâ faaliyette. Binlerce kadına okuma yazma, bilgisayar kursları verildi. O arada bölgede pek çok tekstil atölyesi açıldı.

 

Portre: MEBUSE TEKAY

Samsun, Çarşamba, 1954 doğumlu. Ortaöğrenimini Samsun’da, yükseköğrenimini İÜ Hukuk Fakültesi’nde yaptı. “Kadınlar Yaşamın Neresinde?”, “Üniversite Gençliği Ne istiyor?” ve “Sendikal Politikalar” konulu üç araştırması var. 32 yıldır işçiler ve işçi sendikalarının avukatlığını yapıyor. Sadece iş hukuku ve insan hakları davalarına bakıyor. Sekiz ciltlik çalışma hayatıyla ilgili bir mevzuat çalışmasının dört yazarından biri. “Annem gibi olmadım” isimli bir öykü kitabıyla “Batı Doğu’dan Başlar” isimli bir gezi kitabı var. İki dönem Türkiye Barolar Birliği delegeliği yaptı. Şimdi de Katılımcı Avukatlar’dan İstanbul Barosu başkanlığına adaylığını koydu.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tedavi olsunlar 1 Mart 2015

Günün Köşe Yazıları