‘AB, Türkiye’nin Çıpası’ (2)

26 Aralık 2014 Cuma

Fransa, Sultan’ın sultanlığını tanıyan ilk ülke oldu! Fransa’nın Ankara Büyükelçisi Laurent Bili, “yılbaşı kutlama kartında” görsel olarak Sultan 3. Selim’in bir resmini kullandı.
3. Selim’in Fransa’da bir müzede bulunan, ressamı bilinmeyen yağlı boya tablosu kısa bir süre önce İngiliz The Economist dergisine, günümüz Sultan’ının fotoğrafı yerleştirilerek “Demokrat mı Sultan mı?” sözleri ile kapak olduğunda güncelleşmişti.
Büyükelçi, bu tabloyu yılbaşı kutlama kartında kullanarak acaba neyi ima ediyor? The Economist’in kapağına bir gönderme mi yoksa tablonun Fransa’da olduğunu anımsatmaya yönelik mi, algılayamadım. Ayrıca bilindiği üzere 3. Selim tahttan indirilerek boğdurulmuştu!

***

CHP milletvekili, emekli büyükelçi Osman Korutürk, TBMM Başkanlığı’na bir soru önergesi verdi. Önergede şu soru yer aldı:
“Anayasa uyarınca yürütme yetki ve sorumluluğu sınırlı bulunan ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Acaba AB ne der, bizi alır mı almaz mı diye bir derdimiz yok’ diyor. Öte yandan anayasaya göre yürütmenin başı konumunda olan ve siyasi sorumluluğa sahip bulunan Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun ve AB ile ilişkilerden sorumlu bakan Volkan Bozkır’ın Türkiye’nin AB’ye üye olma hedefini kararlılıkla koruduğu yolundaki ifadeleri, AB’ye bakışları ve yönelimleri tam bir çelişki arz etmektedir. Bu durumda:
1) Yukarıdaki zevattan hangisinin açıkladığı tutum Türkiye’nin AB’ye yaklaşımını göstermektedir?
2) Türkiye’nin dış politikasıyla AB siyasetinin saptanmasından, uygulanmasından ve yürütülmesinden Cumhurbaşkanı mı, Başbakan mı sorumludur?
3) Türkiye’nin AB politikası nedir? Üyelik hedefi sürmekte midir yoksa bu hedeften vaz mı geçilmiştir?”

***

İşin bir başka ilginç yanı, içte AB’ye bir küfretmediği kalan Sultan, dışta “telefon diplomasisi” ile AB yöneticilerini kutluyor, kendilerini Türkiye’ye davet ediyor. Önce AB Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker’a, ertesi günü AB Konseyi Başkanı Donald Tusk’a telefon ederek “Türkiye’nin üyeliğinin ilerlemesinde gelişme kaydedilmesinin önemini” vurguluyor.
Salı günü AB’nin 16 Aralık’ta Türkiye hakkındaki açıklamasına yer vermiştik. Bugün de 17 Aralık’taki açıklamadan bazı alıntılar yapalım.
AB 2014 ulusal programı gereğince Türkiye’ye “Demokrasi ve Yönetişim, Hukukun Üstünlüğü ve Temel Hakların” geliştirilmesi için 366 milyon Avro (yaklaşık 1 milyar 43 milyon TL) yardımı öngörüyor.
Ayrıca önümüzdeki 3 yılda kullanılmak üzere “istihdam, eğitim, toplumsal siyasalar, rekabetçilik ve yenilik, ulaştırma ile çevre ve iklim değişikliği ile mücadele için” 793 milyon Avro (yaklaşık 2 milyar 260 milyon TL) veriyor.
Bu yardım hakkında komisyonun Avrupa Komşuluk Siyasası ve Genişleme Müzakerelerinden sorumlu üyesi Johannes Hahn konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı: “Bu fonlar yargı ve kamu idaresinin modernleştirilmesinden genişleme ülkeleri ile AB üye devletleri arasında altyapı ve bağlantısallık yatırımlarına uzanan, bir dizi somut demokratik ve ekonomik reformu destekleyecektir.”
Açıklamanın 5. maddesi ise şöyle: “Konsey, hukukun üstünlüğünün taşıdığı kilit önemi vurgular. Yeni yaklaşım uyarınca, özel ve acil dikkat gerektiren temel konular arasında özellikle yargı reformu, organize suç ve yolsuzlukla mücadele, ifade ve basın özgürlüğü, azınlık bireylerin hakları, ulusal azınlıklara yönelik ayrımcı uygulamaların önlenmesi ile Roman, lezbiyen, homoseksüel, biseksüel, trans ve interseks (LGBTI) bireyler gibi kırılgan gruplara yönelik ayrımcılıkla mücadele yer almaktadır.
Bununla birlikte, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın haklarının geliştirilmesi konusunda da daha fazla çalışma yapılmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Konsey aday ülkelerin, AB Temel Haklar Ajansı çalışmalarına gözlemci olarak katılabilmeleri doğrultusunda süren hazırlıkların tamamlanmasını sabırsızlıkla beklemektedir. Hukukun üstünlüğü ekonomik kalkınmanın yanı sıra olumlu bir iş atmosferi ve yatırım iklimi yaratılması açısından da hayati önem taşımaktadır.”
Sultan’ın yargıda yaptığı hukuksallık yerine siyasal yapısal değişiklik ve ayrıca cinsiyet eşitsizliğinde makasın gün geçtikçe açılmasından sonra bu yardımın çarçur edilmesi kaygısı da geçerlidir.
8. maddesinde ise şöyle deniliyor: “Demokratik kurumların işleyişinin ve bağımsızlığının güçlendirilmesi yaşamsal önem arz etmektedir. Bu konu aynı zamanda başta parlamento ve sivil toplum olmak üzere, tüm siyasal yelpaze genelinde yapıcı, kapsayıcı ve sürdürülebilir bir diyaloğun tesisini de içerir. Bu itibarla, sivil toplum örgütleri için elverişli bir ortamın geliştirilmesi yönünde, daha fazla çaba sarf edilmesi gerekmektedir.”
Görüldüğü üzere gerek Hahn’ın açıklaması ve gerek bu iki madde ile yapılacak maddi katkılar Sultan’ın Türkiyesi’ne bir havuç gibi sunuluyor!

Düzeltme...
Cumhuriyet’te 22 Kasım’da yayımlanan CHP Milletvekili Umut Oran’ın bir önergesi ile bağlantılı sözlerini içeren habere dayalı olarak 5 Aralık’ta bu köşede yazdığım bir paragraf hakkında TÜRGEV Vakfı Vekili Av. Selma Yıldız’ın gönderdiği “düzeltme” isteminde şöyle deniliyor:

“(....) TÜRGEV Sayın Bilal Erdoğan’ın kurduğu ya da sahibi olduğu bir vakıf değildir. Sayın Bilal Erdoğan müvekkil vakfın sadece son üç yıldır yönetim kurulu üyesidir. Bahsi geçen Soma madeni ruhsat sahibinin de kuruluş tarihinden itibaren müvekkil vakfa bağış yapması gibi bir durum söz konusu değildir. Müvekkil vakfın maden ruhsatı alınması ile uzaktan yakından bir ilgisi bulunmamaktadır. (....)”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları