GAP Hayalleri...

29 Aralık 2014 Pazartesi

Göz alabildiğine uzanan Harran Ovası’nın toprağından bereket fışkırıyordu. Yeni hasat edilmiş mısır tarlalarını küçük beyaz kalıntılar
Hemen ardından ufuk sonsuzluğuna kadar uzanan topraktan yeni fışkırmış buğday yeşili başlıyordu.
Arada su kanalları tarlaların ortasından düzgün hatlarla Güneydoğu Anadolu Projesi’ni (GAP) haykırıyordu.
Toprağın kırmızısı derinliklerde dolaşan kanlı damarlar olduğu hissini veriyordu.
Harran’ın ortasında o bereket dolu keyifle yolculuğu yaparken aklıma yıllar öncesinden iki anı geldi. Biri 1995 yılında, dönemin Cumhurbaşkanı Demirel ve Başbakanı Tansu Çiller’in katıldığı, GAP kanallarına su verme töreniydi. O gün bölgede bayramdan öte bir sevinç vardı. Fikret Otyam’ın Güneydoğu röportajlarında çarpıcı betimlemelerle anlattığı susuzluğun yerini bölgenin her tarafını dolaşacak dolu mu dolu kanallar almaya başlamıştı. O günkü hayal, GAP’ın en geç 10 yıl içinde bitirilmesiydi. Aradan 19 yıl geçti, sulama projesinin ancak yüzde 20’si gerçekleşebilmiş. Bu oranın getirdiği bereketin, projenin tamamlanması halinde nelerin olabileceğini düşünürken, insan hüzün ve heyecan arasında gidip geliyor.

***

İkinci anım ise mesleğe başladığım 1980’li yıllarda İzmir Fuarı’na ilişkindi. O yıllarda projelendirilmesi tamamlanmış olan GAP, “geleceğe uzanan en büyük yatırım” diye fuar ziyaretçilerine sunuluyordu. Bu projenin anlatıldığı pavyonda birkaç saatten fazla kaldığımı anımsıyorum. O dönem bu büyük umudu çok sık haberleştirmiştik.
2014 yılının son günlerinde, GAP’ın ortasından zaman tünelinde ilerler gibi giderken, gözümün önüne 1995 yılındaki tören sırasında dağıtılan haritalar geldi. Haritalarda, GAP’ın kapsamındaki barajlar gösteriliyor, sulama kanalları da bir nakış gibi göze çarpıyordu. Tüm kanalların Suriye sınırında bıçak gibi kesilmesi ayrıca dikkat çekiyordu. O an şu hayali kurmuştum; Halbuki Suriye ve Türkiye büyük düşünse, bu yatırımlar birlikte planlansa, kanallar bıçak gibi kesilmek yerine iki tarafın toprağını da sulasa. O zaman bu topraklarda barış, bereket, refah yetişir, başka bir şey yetişmez...

***

Önceki günkü Harran yolculuğundan sonra dün sabah Suruç’a giderken bizi bereket, refah, barış değil; gerilim, kin, öfke karşıladı.
Suriye’de 4 yıldır devam etmekte olan iç savaşın top seslerinden insan çığlıklarına kadar bütün gürültüsü Türkiye tarafında duyuluyor. Can havliyle Suriye topraklarını terk etmiş insanlar, hiç de insani olmayan koşullarda yaşam savaşı veriyor. Bereketli toprakların üzerinde açlık ve sefalet diz boyu yükseliyor.
90’lı yılların ortasındaki hayallerimin, 20 yıl sonra böyle bir gerçeğe çarpması yine de umutsuzluğa sürüklemiyor beni. AKP iktidarının Ortadoğu’da Türkiye’nin değil, partinin politikalarını dayatmasıyla kangrenleşen sorunların çözümü için önce böyle bir dayatmaya mahkûm olmadığımızı düşünmek, devamında hayalleri ve hedefleri yenilemek gerek.
GAP’ın getirdiği, ayrı bir yazı konusu olabilecek onlarca sorun ve fırsat var.
Belki de şu cümleden başlamak gerek:
Suriye ve Türkiye aralarına üçüncü bir ülke almadan, Mezopotamya’nın bereketinde odaklanarak bir araya gelmeden, Suriye ile Türkiye’nin iki yakası bir araya gelmez.
Nasıl ki en uzun yolculuklar bile küçük bir adımla başlarsa, en büyük hedefler de hayal ederek başlar. Güneydoğumuzdan Basra’ya uzanan bu gerilimli coğrafyanın kaderini tersine çevirmek için GAP’ı aklın ve bilimin ışığında güncellemek gerekiyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

ABD gezisi iptal gibi! 25 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları