On Kitap Yasağı

01 Şubat 2015 Pazar

Ankara 2 Numaralı F Tipi; Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde mahkûmlar ya da tutuklular hücrelerinde ancak on kitap bulundurabiliyorlar. Fazlası yasak. Yeni bir kitap istiyorsanız eldekilerden birinden vazgeçeceksiniz. Doğal geliyor insana! Hem F tipi, hem yüksek güvenlikli hem de kapalı olunca durumlar da farklı olacaktır kuşkusuz. Bu “on kitaptan fazlası yasak” uygulaması Türkiye’deki kitap okuma ile ilgili istatistiklere de uygundur. Hatta cezaevlerindeki okuma oranını, ortalamayı yükseltecek bir sayı bile sayılabilir.

***

Yasak hangi “sağlam” gerekçeye, gerekçelere dayanıyor öğrenemedik, ama Silivri’deyken sevgili Balbay’a uygulansaydı kitapsız ne yapardı sevgili dostum bilmiyorum. Daha vahimi var; 2013 yılında bu yasakla savaşmaya karar veren okumadan duramayan mahkûm Özkan Kart konuyu Anayasa Mahkemesi’ne kadar taşıdı. Şu sıralarda “demokrasiye” yaptığı hizmetler, -ki bir kısmı gerçekten kimi haksızlıkların sürüp gitmesini önledi- çokça konuşulan Anayasa Mahkemesi de “on kitap yeter, anayasanın 26. maddesinde koruma altına alınan ifade özgürlüğü bu durumda ihlal edilmemiştir” diye karar verdi. Öyle ya, ne yapacaksın daha fazlasını, bir fukara mahkûmsun, hücrende kitaplık mı kuracaksın?

***

Hapiste yatanın zamanı çoktur. Birtakım uğraşlar bulmak, zamanı hem geçirmek hem de değerlendirmek için iyidir. Nâzım şiir yazmanın yanı sıra, çeviri yapar, ayna döker, resim çizer, öteki yetenekli mahkûmlara bildiklerini öğretirdi. O uzun yılları böyle verimli bir şekilde bize pek çok hayat armağan edecek eserleri yaratarak geçirdi. Bol bol da okurdu. Zaten okumadan, dünyayla ilişkiyi sıcak bir şekilde sürdürmeden de yapamazdı Nâzım. İkinci Dünya Savaşı’nı, Nazilerin saldırılarını, Sovyet orduları karşısındaki gerileyişini kimi zaman hüzünle, kimi zaman coşkuyla ama hep yıkılmaz bir umutla harita üzerinde izlediğini de biliyoruz.

***

Kısacası okumak iyidir. Hele cezaevinde daha da iyidir. Kısıtlanmış hayatınızı başka hayatlarla zenginleştirir, kilitli kapıların engelleyemediği bir özgürlük yaratırsınız kendinize. Tutuklunun, hükümlünün bu kaçışını, özgür olma halini şimdiye kadar hiçbir gardiyan, hiçbir zincirli kapı engelleyemedi. Özgürlük cezaevi kapısından kitap olarak girer, tutukluyu hükümlüyü de yanına alır, çıkar gider; mavi gökyüzünün ışıklı kentlerine, eski zamanlarına, gelecek çağlarına uzanır. Hapisteki yalnızlıktan kurtulur, birbirinden değerli yaşı belirsiz yazarlar, bilginler gelir konuk olurlar. İşte belki de bu kapıda izin sormadan içeri girenleri engellemek, “yalnız mahkûma değil, size de yasak var” demek içindir şu on kitap yasağı.

***

Ne yapacak şimdi mahkûm Özkan Kart? Herhangi bir yasaya da dayanmayan, bir infaz yönetmeliğinin keyfi satırlarına sığıştırılmış bu yasağı nasıl hükümsüz kılacak? Artık Anayasa Mahkemesi de “yasakta tuhaf bir durum yoktur, fikir özgürlüğü ihlal edilmemiştir” diyerek yasaktan yana tutum aldığına ve böylece iç hukuk yolları tükendiğine göre Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yolunu tutma zamanıdır. Onlar ne yapar, neye karar verir bilmiyorum. Umarım, “Siz bir tuhaf rejim altında yaşamaktasınız, sizden gelen şikâyetlerden bıktık usandık, baktığımız ifade özgürlüğü davalarının yarısından çoğu sizden geliyor. Oturun oturduğunuz yerde on kitap bile fazla size” demezler. Zaten bu gidişle ya onlar bizi Avrupa Konseyi’nden çıkaracaklar ya da biz Bülent Arınç’ı Strasbourg’a gönderecek, “Sizde ifade özgürlüğü bizdeki kadar geniş değil” diye efelenerek kapıyı çarpıp çıkacağız.

***

Neyse uzatmayalım. Okumak her yerde iyidir. Kendimizi özgür sandığımız yerlerde, evde, yolda, şu Haziran günlerinde polis barikatının karşısında elinde kitapla direnen delikanlı gibi sokakta. Ve hiç kuşkusuz kitaplarla hapisliğin zincirini kırabileceğimiz hücrelerde.
Ve yine hiç kuşku yok on kitap yetmez bize...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları