İlhan Selçuk

Yaşar Kemal...

13 Kasım 1992 Cuma

PENCERE

İLHAN SELÇUK

Yaşar Kemal...

Hemite köyünden Mehmet Cömert:

- Bakdemiş, Cumhuriyet muhabiri Zafer Aknara, Bu Ceyhan nehri deniz gibi değil mi? Ama insan hırsını ve intikamını önleyemedi. Şu camide öldürdüler Yaşarın babasını, hem namaz kılarken, sırtından hançerledi­ler, adam nehri geçmiş de gelmiş...”

Ceyhan deniz gibi, değil mi?

Sıradan insanın bakışında Ceyhan çamurlu bir akar­sudur, şiir devreye girdi mi, iş değişir, nehir denizleşir, hırs ve intikam kulaçlar dalgaları, köpüklenip camiye gi­rer, Göğceli Yaşar Kemalin babasını namaz kılarken hançerler.

Hemite, Yaşar Kemali destanlaştırmış...

Halk, bilir söyleyeceğini...

*

Adanada İstasyon Caddesi. Halkevinin önünde yürü­yen bir adamı karşı kaldırımdan gösterdiler:

- Kim bu?

- Abidin Dino...

İkinci Dünya Savaşı yılları; Abidin Dino sürgün Adanada; Yaşar Kemal öğrenci, kimi zaman edebiyat öğretmeni Arif Nihat Asyaya takılıyor; hoca öğrencile­riyle içiyor, geceyarısı bizim evin kapısına dayanıyorlar. Yaşar Kemal, destan ve şiir vurgunu, halkevi kültür yu­vası. Zamanın iktidarı Dünya Klasiklerinden Tercümeleri yayımlıyor. O sırada Türkiyede bu işi üstlenecek özel sektör yok. Çünkü okur yok, satış yok, kâr yok. Ana­dolu halkını dünya edebiyatıyla Kemalist yönetimta­nıştırıyor; kültür devrimini yaşıyoruz; Aydınlanmanın Adanaya yansıması daha başka nasıl olabilir?

Hemite köyünden Göğceli; Tolstoyla, Puşkinle, Gogolle tanışıyor ve de Abidin Dinoyla...

*

Hemite köyü, Ceyhan, Çukurova, Adana!..

Ceyhan bir nehir değil, deniz; sıcak, sıcak değil, sarı sıcak; at, at değil, küheylan; insan, insan değil, korku, sevgi, sevda, kin, hırs; yaşam, yaşam değil destan; do­ğa, doğa değil, evren; Samanuğrusu, uzayda değil yer­de; Kutupyıldızı, Moskovada değil, Adanada; bulut, gökte değil, Yaşar Kemalin avucunun içinde; kuş, hava­da değil, Göğcelinin yüreğinde kanat çırpıyor, gönlüne konuyor; Çukurovada at bitti, cerenin sütü kesildi, kö­pek uludu, sazlık kurudu, traktör toprağı sürdü, kamyon tozu dumana kattı, beyler ağalar güzel kısraklarına binip rahvanla yola düştüler, kapitalizm Adanaya Allahına kadar girdi, Hemite köyü büyüdü, Türkiyeye sığamadı, Göğceli Batının kırk başkentinde kitapçı vitrinlerine bağdaş kurdu, masal anlatıyor...

Homerosun iki gözü kördü, üç bin yılın ötesinden bize bakıyor, sesini şiirini duyuruyor, biz ise bakar körüz; 1992 yılının TÜYAP Kitap Fuarı Yaşar Kemali onur konu­ğu yaparken, kitap toplatmak için polis görevlendiriyo­ruz.

*

Yaşar Kemali düşünüyorum...

Soruyorum:

- Eğer, Batının kırk başkentindeki kitapçı vitrinlerinde romanları sergilenmeseydi, biz Hemiteli Göğceliyi bağ­rımıza basar mıydık?

Sanmıyorum...

12 Eylülde hızla faşistleşen devlet düzenimiz bir ya­na, görgüsüz burjuvamızla, uçuk sanat çevrelerimizle, burnundan kıl aldırmayan kimi yazarımızla, Yaşar Ke­malin değerini eleştiri dünyamızda hakçasına tartıp, ölçüp, benimseyemezdik; Hemiteli Yaşar, dışarıdan içe­riyi kuşatıp, sınır ötelerinden gelerek kendini Türkiyeye kabul ettirdi.

Bu ayıp bize yeter...

Köyden çıkmış yazarlara burun kıvırmayı marifet sayanlarımıza ders olsun.

*

Adanada Tepebağ Ortaokulundan sınıf arkadaşım Kör Sefanın iki gözü de havada uçan kuşu sektirmez. Yaşar Kemal, geçenlerde Sefaya bakıp dedi ki:

- Lan, senin iki gözün de görüyor, adını köre çıkarmış­lar, nedir bu işin esası?

Sefa ne dedi, anımsamıyorum; ama bakmakla görme­yi, görmekle algılamayı ayrımsamak gerekir. Yaşar Kemal artık aramızda mitoloji kitabından çıkmış gibi do­laşıyor; yaşamı roman, romanı yaşam, yüreği mangal, ateşini duyumsamak için küllerini eşelemeye gerek yok...

Her zaman sımsıcaktır yüreği...

(13 Kasım 1992 tarihli yazısı)



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Patrikhanenin Sicili... 11 Haziran 2012
Mumcu'nun Saptamaları... 7 Haziran 2012

Günün Köşe Yazıları