Ayşe Ana

16 Şubat 2015 Pazartesi

Geçen hafta sonu eşimin annesi Ayşe’yi yitirdik. Cihan Alptekin’in de annesiydi. Kendisinden söz edilmesi gerekiyor. Çünkü, çocukları bu ülke insanının hakları ve özgürlükleri için can veren, onun gibi yüzlerce anne var.

***

Ardeşen/Şenyurt’ta doğmuş, çocukluğunda babasını kaybetmiş; annesinin evlenmesi üzerine amcaları tarafından büyütülmüştü Ayşe. Çocuk yaşta kaçırılarak evlendirildiği Öce’de, önceleri dışlandı; adı yalnızca Laz’dı. Aile yoksuldu; eşi Murgul Bakır’da işçiydi.
İçinde bulunduğu acımasız koşullara hiç aldırmadı; çelik gibi bir kişilik edindi. Doğruluğu ve dürüstlüğü ilke edinen sağlam karakteriyle, sonraları, herkesin sevgili Ayşe Teyzesi ya da Laz halası olmayı başardı.
Ayşe, dokuz çocuk doğurdu; biliyordu ki onların kurtuluşu okumalarındaydı. İstanbul Hukuk’ta okuyan Cihan’ın 30 Mart 1972’te Kızıldere’de katledilmesine kadar, çocuklarıyla ilgili her şey yolundaydı.
Cihan’ın öldürülmesiyle aileye ateş düştü; soyadları nedeniyle çocukları okullarında dışlandı, eğitimlerini sürdüremedi, çalışanlar da işlerinden çıkarılarak uzun süre işsiz kaldı. Ayşe’nin güçlü kişiliği, ailenin o yakıcı yılları olabildiğince az zararla atlatmasını sağladı.
Her yıl 30 Mart’ta genciyle, yaşlısıyla yüzlerce insan Cihan’ın mezarını ziyarete geldiklerinde, Ayşe onları, sürekli gülümseyen bir sevecenlikle bağrına basmayı bildi: Devrimcilerin Annesi oldu. Kırk iki yıl boyunca her 30 Mart’ta oğlunun acısını, soğukkanlılığını koruyarak, artan yoğunlukla ve duyarlılıkla yaşadı.
Ayşe, Cihan konusunu, uygun deyimiyle, duyumsayarak çözmüştü. Çevresindeki insanlara ikide bir akıllı ol diyen Ayşe, Cihan söz konusu olunca, birdenbire bu önerisinden vazgeçerdi; çocuğunun arkadaşlarıyla birlikte, gözünü kırpmadan, ezilenlerin hakları için savaşım verdiğinin bilincindeydi. Ayşe, çok yakın çevresinin, aileden sayıp sevdiklerinin uyarılarını bile hiçe sayan Cihan’la gurur duyuyordu. Oğlu herkesten daha akıllıydı ve de yaptıklarında haklıydı; bu nedenle öldürülmesini asla kabullenmiyordu. Çünkü o oğlunu eğitilmesi için göndermişti, öldürülmesi için değil!

***

Ayşe, Kuran okuyacak kadar Arapça, zar zor gazete okuyacak kadar Türkçe bilirdi. Hiç eğitim görmemişti; bunları kendi çabalarıyla öğrenmişti. Bu çok sınırlı okuma olanağını sonuna kadar kullanırdı.
Ayşe, düşünsel anlamda çok güzel bir bileşimdi; beş vakit namazını kılacak kadar iyi bir Müslümandı; bir o kadar da iyi bir Cumhuriyetçi!
Müslümanlığını kesinlikle gösteriye dönüştürmedi; katı bir disiplinle büyüttüğü çocuklarına bu konuda hiç baskı yapmadı. Bu özelliğiyle de bu ülkenin analarının çok büyük çoğunluğunun simgesiydi.
Taşımalı öğretime geçildikten sonra kapanan köy ilkokulunda halkın girişimiyle yapılan Cumhuriyet Bayramı, 10 Kasım ve 23 Nisan anma törenlerinde ve aynı yerde her yıl ağustos ayı başında yapılan Öce Kültür Şenlikleri’nde, ya hiçbir ön hazırlık yapmadan Cumhuriyetin değerlerini savunan konuşma yapıyor ya da şiir okuyordu. Törenlerin önde geleni, her yıl olduğu gibi, 97 yaşına girmiş olmasına karşın, bu yıl da Ayşe’ydi.

***

Çelik gibi bir direnme gücü; çok ileri bir bilinç düzeyi ve kararlı bir yaşama bağlılık. Bu üç özellik, bu toprakların yüz akı olan diğer anneler gibi, Ayşe’yi de tanımlıyor.
Çocuklarını hak ve özgürlük uğruna kaybeden bu ülkenin anneleri ya da demokrasi Kibele’leri destanlarının yazılmasını çoktan hak ediyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları