Tarihin Gizli Sınavı

18 Şubat 2015 Çarşamba

Devlete egemen olan siyasi gücün kendini toplumdan, iktidarı paylaştığı öteki güçlerden bağımsızlaştırması tarihte sık rastlanan bir durumdur. Siyaset sahnesinin parlayan yıldızları, iktidarı paylaştıkları öteki güçleri mümkün olan en kısa sürede devre dışı bırakmanın, güçsüzleştirmenin ve nihayet tabi kılmanın yollarını ararlar. Siyasi güç kendini bağımsızlaştırır, tek güç olma yolunda ilerlerken dayandığı temel, devletin görece bağımsızlığı olur. Devletin görece bağımsızlığı, hem devlete tabi olduğu sistem ya da üst sınıflar hem de giderek zorbaca yöneteceği alt sınıflar karşısında sınırlı ölçüde başına buyruk olabilme özelliği kazandırır. Aynı zamanda devlete egemen siyasi güce de görece bağımsızlık olanaklarının kapısını açar.

***

Üst sınıfların, büyük kapitalistlerin devletten beklentileri ile devlete verilen yetkilerin her zaman eşdeğer olmadığı da ortadadır. Büyük sermayedarlar devletin giderek artan ölçüde otorite istemesine bu nedenle kayıtsız kalır, egemen siyasi gücün eylemleri kendilerine yönelene kadar sessizliklerini korurlar. Alt sınıfların devlet ve siyasal güçle ilişkileri ise nesnel olarak çelişkilidir; her fırsatta itirazlarını dile getirmenin bir yolunu bulurlar. Ne var ki, devletin ve egemen siyasi gücün elindeki olanaklar alt sınıfların sonuç almasını engeller.

***

Siyasi gücün devlet çarkına, işlevlerine, bürokrasiye tümüyle egemen olması halinde işlerin biraz daha karışacağı, klasik devlette ortaya çıkan boşlukların geçici bir şekilde doldurulacağı söylenebilir. Bizim tarihimizde bu dönemler bugüne kadar kendilerini darbeler şeklinde gösterdi. Cumhuriyet döneminde siyasal güçlerin iktidar olanaklarını tümüyle kendi ellerinde toplama çabaları mutlak hâkimiyet noktasına gelmeden sonlandı. Her yeni iktidar, ister asker olsun ister sivil, kısa ömründe tam hâkimiyet sağlayamadan iktidarı devretmek zorunda kaldı. Son on-on iki yıl ise karakter olarak daha farklı görünüyor.

***

Son dönem gerçekten farklıdır. Bu kez iktidar değişikliği aynı zamanda ideolojik bir farklılaşmaya da işaret ediyor. İslamcı ideolojinin vazettiği devlet biçimi bir siyasal güce, onun yönetimine, giderek tek belirleyicisine kapıları sonuna kadar açıyor. Bu da aslında klasik devlet teorisinin öngördüğü yenilenmiş bürokrasinin ya da yeni kadronun bir kişide cisimleşmiş iktidar hırsını açıklamaya elverişlidir. İdeolojik temelden güç alan kendine özgü başkanlık sistemi talebinin dayanağı budur.

***

Ne var ki, bu durum sürdürülebilir değildir. Son zamanlarda iktidar blokundaki dalgalanmalar, MİT Müsteşarı’nın nedenleri henüz anlaşılamamış istifası, iktidar partisinin kadrolarını muhtemel Başkanlık Sistemi’ne göre yenileme çabası, buna direnişler durumun pek parlak olmadığını gösteriyor. Bu sarsıntı on-on iki yıllık yorucu bir iktidar yolculuğunun sonunda gerçekleşiyor. Doğal olarak aşılamaması halinde iktidardaki siyasi güce pek de parlak bir gelecek vaat etmiyor.

***

Öyleyse iktidardaki siyasi gücün alt sınıflardan gelen ve son zamanlarda güçlenen itirazlardan kurtulmak, iktidarını yeniden stabilize etmek için elinde tek bir araç kalmış demektir. Bu aracın yeni güvenlik önlemleri, yasaları olduğu ortada. İktidarı stabilize etmek, aynı zamanda kendi içinde de yeni bir düzenlemeyi, tasfiyeyi zorunlu kılıyor. Bu ama aynı zamanda tasfiye edilmek istenenleri de harekete geçiriyor.
Önemli bir başka olgu ise geçen dönemin günahlarından kurtulmak isteyenlerin gemiyi bir an önce terk etme çabalarıdır.

***

Yeni bir evredeyiz. İktidardaki güç, daralan, tek merkezli otoriter bir rejimin tek kurtuluş olduğu kanısında. Politikasını buna göre biçimlendirdi. Parlamentodaki muhalefet partileri küçük bazı belirtiler gösterseler de henüz sistemin kalıpları dışına çıkarak bu durumu tahlil etme, gereğine göre siyaset üretme noktasında değiller. Kürt siyasal hareketi ise iktidar partisinin havuç sopa politikasına dayalı şantajı ile Haziran Hareketi’nin, muhalefetin çağrısı arasında bocalıyor. Ama burada tarihin kendini gizlemiş bir sınavı yok mu?
İbni Haldun ünlü Mukaddime’sinin giriş bölümünde tarihin zahiri, açıkça görülen anlamı dışında bir de saklı anlamı olduğuna dikkat çeker ve der ki: “Tarihin içinde saklanan mana ise incelemek, düşünmek, araştırmak (...) hadiselerin vuku ve cereyanın sebep ve tertibini inceleyip bilmekten ibarettir.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları