Çiğdem Toker

‘İndirim’le Dolan Bardak Taşıyor

18 Şubat 2015 Çarşamba

Yas, isyan ve öfkenin ateşiyle binlerce kadın ellerinde dillerinde Özgecan adı; sokaklara dökülmüşken,
Kadına şiddet tepkisini haykırdıkları için polis şiddetine maruz kalmak gibi katlamalı bir travma yaşanırken,
Binlerce kişi, evlerinden siyahlara bürünmüş biçimde çıkmış,
TBMM özel oturum düzenlemiş, anamuhalefet partisi lideri grup toplantısını şiddet sonucu yaşamını yitirmiş bütün kadınlar anısına saygı duruşuyla açmışken, Diyarbakır’dan gelen o haber, Türkiye gerçeğini bir tokat gibi çarptı yüzümüze.
Yine şehirlerarası bir minibüs...
Yine bir minibüs şoförünün, kadın yolcusuna tecavüzü.
Yolcu 21 yaşında bir Japon turist.
Şoför İ.K, tokat atıp saçlarını çekerek gerçekleştirdiği cinsel saldırısına “aşırı direnç” gösteren A.İ’yi minibüsten atıyor...
Savcı 7 yıl ceza istiyor.
Fakat duruşmalarda öyle “saygın davranışlar” sergiliyor ki, 5 yıl birden kazanıyor.
Önce 2 yıl hapis cezasına çarptırılıyor. Ardından 4 aylık bir indirim daha alarak, cezası 1 yıl 8 aya düşürülüyor.
Yetmiyor... Evet cinsel saldırgan İ.K. için bu “ödül” de yeterli görülmüyor.
Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi dünkü son duruşmada, 1 yıl 8 aylık hükmün açıklanmasının “geri bırakılması”na karar veriyor.
Daha açık bir anlatımla, İ.K’ye bir tecavüzde daha bulunma hakkı tanınıyor.
Türk adaletinin İ.K. için takdir ettiği; artık ceza mı, hak mı, ödül mü olduğu pek belli olmayan bu hüküm, aynı suça eğilimli binlerce erkeğe bonuslu piyango oluyor.
Hem de Özgecan’ın toprağa verilişinden iki gün sonra...

***

“Mesele minibüs şoförünün sapıklığı değil. O anlayışı, zihniyeti var eden, büyüten felsefeyle hesaplaşmadığımız sürece, bindiğiniz her dolmuş, uçak, girdiğiniz her hastane, gelin olarak girdiğiniz ev bile tehlikelidir” diyen HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, tam da bu yüzden haklı işte.
Tecavüze uğrayan çocukların, kadınların ruh sağlığının bozulmadığını ispat etmek için bin dereden su getirenler başta olmak üzere, Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği bu kararın aynısını verecek onlarca mahkeme, yüzlerce hâkim bu ülkede yaşarken hangi kampanyadan bahsediyorsunuz?
Biliyoruz ki, kadınların korunması adına, Türkiye’nin dört bir yanında seyir halindeki yüz binlerce minibüse buton öneriniz bile, takip sistemi ithal eden şirketlere kaynak aktarılacak, oy devşirilecek, en nihayetinde “milli irade”ye dönüşecek bir vahşi pragmatizm projesinden ibarettir.
“Ağaç kesilmesiyle” başlayan Gezi, aslında taşan bir bardaktı.
Yaşam hakkına, tercihlerine yönelik artan saldırılara karşı; her şehirden, sokaktan, evinin kapısını çekip inenlerin buluştuğu “kendiliğinden” bir “ee yetti be” isyanıydı.
Özgecan’da somutlaşan tecavüz vahşeti ise “indirimci” zihniyetin doldurduğu başka bir bardağı taşırdı. Korunarak, himaye edilerek değil; korkusuzca yaşamak isteyen kadınların isyanı, başka bir fay hattını kırıyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları