Olaylar Ve Görüşler

Kadın ve Esnek İstihdam

28 Şubat 2015 Cumartesi

Totaliter bir rejimin bütün hukuki altyapısının hazırlandığı, diğer yandan da sermayeye yeni dikensiz gül bahçelerinin oluşturulduğu bir dönemde sıradaki paketin adı: “Ailenin ve dinamik nüfus yapısının korunması”.

AKP, giderayak yasamayı hızlandırdı. Kendi meşrebine uygun düzenlemeleri peş peşe yağdırıyor: “İç Güvenlik” paketi, “kişisel verilerin korunması” paketi derken şimdi de “Ailenin ve dinamik nüfus yapısının korunması” paketi... Muhtemelen yakında kıdem tazminatında bir geriye gidiş düzenlemesi de peydahlanacaktır. Bir yandan totaliter bir rejimin bütün hukuki altyapısı hazırlanıyor, diğer yandan da sermayeye yeni dikensiz gül bahçeleri oluşturuluyor.

Paketin gerekçesi
Son kanun tasarısının görünür gerekçeleri arasında, doğurganlığı ve genç nüfus artışını destekleyecek yeni politikalar oluşturmak, çalışan kadınların daha fazla çocuk sahibi olmalarını teşvik etmek ve kadın istihdamını artırmak var. Bu doğrultuda, kadın çalışanlara her doğumda çocuk başına bir kerelik maddi destek yapılması ve çocuğun ilköğretime başlamasına kadar sürebilecek bir yarı zamanlı çalışma biçiminin kadınlara sunulması var. Yarı zamanlı çalışma biçiminin yaratacağı istihdam kayıplarının telafisi gerekçesiyle de özel istihdam bürolarına geçici iş ilişkisi kurma yetkisi veriliyor!

Nüfus dinamiklerini belirleyen unsurlar
Bir kere maddi teşviklerle nüfus artışının desteklenmesi ham hayaldir. Nüfus dinamiklerini belirleyen kırsal göç/ kentleşme, eğitim, çalışma koşulları ve yaşam tarzları değişimidir.

Peki ya bekâr çalışan kadınlar?
Kaldı ki tasarı, sözde aileyi/kadını koruyacak ama bekâr çalışan kadını ve kayıtdışı çalışan kadını görmezden geliyor. Keza, kayıtiçi çalışan anneler açısından da sözde pozitif ayırımcılık yaparken kadın istihdamını caydırıcı etkilerin öne çıkabileceğini dikkate almıyor (veya sanki gizlice arzuluyor).
Tasarının ILO’nun 183 sayılı “Anneliğin Korunması Sözleşmesi” imzalanmadan getirilmesi de, iktidarın samimiyetinin sorgulanmasını ve gerçek amacın başka yerde aranmasını zorluyor.

Asıl hedef: Esnek çalışma ve geçiçi iş ilişkisi
Aslında tasarının asıl gerekçesine “genel gerekçe”de geçerken şöyle değiniliyor: “Onuncu Kalkınma Planı’nın birçok bölümünde ise kısmi çalışmayı da kapsayan esnek çalışmaya atıfta bulunulmakta olup; esnek çalışma biçimlerinin yaygınlaştırılması, kamu personel sisteminde uygun iş ve kuruluşlardan başlanarak esnek çalışma modelinin geliştirileceği hedefine de yer verilmektedir”. Geçerken değiniliyor ama tasarıdaki en kapsamlı düzenlemeler de bu alana ayrılıyor!
Bunun tercümesi, 2009’da püskürtülen “kiralık veya ödünç işçilik” ilişkisinin tekrar iş hukukuna sokulmak istenmesidir. Bilindiği gibi, AKP hükümetinin 26 Haziran 2009’da istihdam koşullarını esnekleştirmek gerekçesiyle getirdiği bu yöndeki düzenleme, yoğun tepkiler üzerine, Cumhurbaşkanı Gül’ün “işçilerin emeğinin istismarı, insan onuruna yakışmayan durumların doğması gibi kanunun amaçlamadığı olumsuz uygulamalara ve çalışma barışının bozulmasına yol açılabilecektir’” gerekçeleriyle 9 Temmuz’da geri gönderilmişti. İktidar şimdi “kadınlara/ annelere yeni haklar veriliyor” bahanesinin arkasına sığınarak bunu tekrar getiriyor.
Tasarıyla, doğum/analık dışında askerlik ve mevsimlik tarım işleri de geçici iş ilişkisi kapsamına alınmıştır. Ancak bunun, esnek çalışmada hiçbir sınırlama istemeyen sermaye çevrelerini tatmin etmesi mümkün değildir. Dolayısıyla doğum/analık bahanesiyle aralanan “geçici iş ilişkisi” kapısının daha sonra ardına kadar açılması zorlanacaktır.
Tasarıdaki “kısmi süreli çalışma talebi geçerli fesih nedeni sayılamaz” hükmüne rağmen, bunun, kamu işyerleri dışında, koruyucu bir düzenleme olması kuşkuludur. Nitekim sermaye çevreleri bu düzenlemeyi kendilerine yapılan bir zorlama olarak değerlendirmekte, bu kararın işverene ait olması gerektiğini, ayrıca 7 yıla varan bir kısmi çalışma hakkının aşırı olduğunu söylemektedirler. Bu itirazlar görmezden gelinemez; çünkü düzenlemenin sahada uygulanabilirliği buna bağlıdır.
Sonuçta, seçime dönük politik bir malzeme olarak kullanılması yanında “doğum sonrası yarım çalışma ödeneği”nin yükünü İşsizlik Sigortası Fonu’na yani aslında işçiler üzerine yıktığı için de eleştirilen bu tasarı, kadın ve annelik hakları sömürüsü üzerinden “geçici iş ilişkisi” denilen modern köleliği dayattığı için de kabul edilemez.  

OĞUZ OYAN CHP İzmir Milletvekili

 

-

 

Makedonya’da Öğrenci Baharı

Makedonya’da öğrencilerin yeni sınav sistemini protesto etmek için yürüyüşler düzenlemesinin hemen ardından farklı kesimler hükümetle hesaplaşmak için sokağa çıktı. Ülke yakın tarihinin en kitlesel gösterilerine sahne olmaya başladı.

Harici sınav tasarısına göre öğrencilerin sınıf geçmek veya mezun olmak için merkezi bir sınava girmesi gerekecek. Ülke geneline yayılan eylemlerin çağrısını yapan Studentskiot Plenum (Öğrenci Kurulu) değişikliğin anayasaya ve üniversitenin özerkliğine aykırı olduğunu söylüyor. Kendi içinde de “katılımcılık” vurgusu yapan Plenum’a göre hükümetin üniversitelere müdahalesinden öğrenci yurtlarındaki koşullara, yolsuzluklardan işsizliğe, etnik ve dini farklılıklara saygısızlıklardan müsrifçe harcamalara kadar farklı konularda hükümete karşı biriken öfke öğrenci yürüyüşleriyle birlikte açığa çıktı.
“Müşteri değil öğrenciyiz” ve “Ülkemi terk etmek istemiyorum!” gibi sloganların atıldığı eylemlere Makedon, Arnavut, Roman ve Türk kökenli öğrenciler birlikte katılıyor. İlk yürüyüşün Uluslararası Öğrenci Hakları Günü olan 17 Kasım’da düzenlenmiş olması tesadüf değil aksine hareketin uluslararası bağlantısının göstergesi. Yunanistan, İtalya, Arnavutluk ve Sırbistan’da destek eylemleri düzenlenirken öğrenciler farklı dillerde bildiriler yayımlıyor.

Heykellerin ve işsizlerin ülkesi
Sağcı VMRO hükümetinin özelleştirme dalgasıyla birlikte işsizlik yükselirken yolsuzluk ve devlet kurumlarında kadrolaşma iddiaları arttı. Muhaliflere ve basına yönelik baskıların yanı sıra beyin göçü de dikkat çekiyor. Avrupa’da en düşük asgari ücret ve en yüksek gelir dağılımı eşitsizliği de Makedonya’da.
Devam eden kentsel dönüşüm faaliyetleri de tepkilere neden oluyor. Başbakan Gruevski’nin bizzat yürüttüğü Üsküp 2014 Projesi kapsamında köprü ve binalar yenileniyor, kralların ve dini liderlerin heykelleri dikiliyor. Ekonomik sorunlar yaşayan ülkede israf sayılan bu harcamaların yanı sıra heykeller Müslüman nüfusta rahatsızlığa yol açıyor. İlginç bir istatistik Makedonya’nın kişi başına düşen heykel ve bayrak direği sayısında Avrupa birincisi olduğunu gösteriyor.
Makedonya Mimarlar Odası, 1970’lerde inşa edilen ve modernist bir yapı olan GTC Hanı’nın restorasyonuna karşı 10 bin imza topladı. Öğrenci eylemleriyle bağlantılı şekilde bina etrafında insan zinciri eylemleri düzenleniyor. Mimarlara göre GTC’nin yenilenmesi tarihsel mirasın ve kent hafızanın yok edilmesi anlamına geliyor.
Bu örnekler size Cami-Cemevi Projesi’ni, Emek Sineması’nı veya Haydarpaşa Tren Garı’nı hatırlatmadıysa ekleyelim: Protestoların uğrak noktası olan Başbakanlık Sarayı’nda yüksek bütçeli bir yenileme var. Binanın dış cephesi Beyaz Saray’a benzeyecek şekilde restore ediliyor.

Mesele sınav değil hâlâ anlamadın mı?
Öğrenci eylemleri devam ederken başka bir çağrı da işçilerden geldi. Bir yıl içinde binden fazla yeni yasa çıkartmakla övünen hükümetin son icraatı taşeron ve serbest çalışan işçilerin maaşlarında yapılan vergi kesintisini arttırmak oldu. Küresel düzeyde şirketlerden en az vergi alan ülkeler arasında olan Makedonya işçilere yeni vergiler yüklemeyi planlıyor. Sendikalar ve taşeron işçiler de öğrenci eylemlerine dahil oldular. Öğrenci sloganlarının yanı sıra “Elini ekmeğimden çek!” “Mafya mı hükümet mi?” gibi sloganlar kullanıyorlar.

Bu daha başlangıç
Makedonya’da öğrenciler, birikmiş bir mutsuzluğun ardından sınav sistemini protesto etmek için sokağa çıktılar. Üniversite eğitimi ve evrensel değerler üzerine bir tartışma başlattılar. Onlara önce veliler ve öğretmenler, daha sonra genç işsizler ve güvencesiz işçiler destek verdi. Yolsuzluklara, özelleştirmelere ve kentsel dönüşüme karşı çıkan kesimler de onlara katıldı. Farklı etnik kökenlerden gelenler ve farklı partilere oy verenler bir aradaydı.
Zamanla göreceğiz, karşımızda bir eylem dalgası mı var yoksa bir toplumsal hareket mi? Ancak somut bir sonuç var. Öğrenci eylemleri gençliğe yurtdışına göç etmek veya partide bir kadro bulmanın yanı sıra üçüncü bir seçenek sunmuş oldu: Mücadele!

KIVANÇ ELİAÇIK DİSK Uluslararası İlişkiler Dairesi Müdürü  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları