Türkiye’nin İçini Boşaltmak

02 Mart 2015 Pazartesi

2002’den beri izlenmekte olan siyasi, iktisadi, sosyal, kültürel ve güvenlik politikaları ve uygulamaları Türkiye’nin büyük ölçüde “içinin boşaltılmasına” yol açmıştır.
Bir ülke, bir devlet, bir Cumhuriyet için “içinin boşaltılması” ne anlama gelir? Avrupa ülkelerinde ya da Amerika, Kanada, Japonya, Avustralya, Yeni Zelanda’da olmadığı biçimde ülkenin “siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel ve askeri olarak makro maksimizasyon yapamayacak bir biçimde” fiili gücünün ve potansiyelinin zayıflatılması demektir.

Ekonomik boşaltmalar
Cumhuriyetin birikimi olan endüstriyel, tarımsal, ticari ve mali kurumlar (şirketler) özelleştirilerek yabancılaştırıldılar. Türkiye’de ekonominin yüzde 50’den fazlası yabancı şirketlerin, kurumların ve piyasaların eline geçmiştir.
Mali, ticari, sınai, tarımsal ve diğer hizmet sektörleri ile yabancı küresel güçlerin denetimine girdi. Dışa bağımlılık tek yönlü olarak aşırı derecede arttı.
Örneğin Avrupa Birliği ülkeleri kendileri için bankacılık başta olmak üzere birçok alanda, “yabancılaştırmaya sınırlama koymuşlardır”.
Bu durum Türkiye’de bölgeler arasındaki gelir bölüşümünün daha da bozulmasına yol açtığı gibi “makro ekonomik politikalar izleme olanağını da ortadan kaldırıyor”.

Siyasi olanlar
-Kuvvetler ayrılığının fiilen ortadan kalkması; ferdi uygulamaların hukukun önüne geçmesi; bireylerin, kurumların, şirketlerin ve sivil toplum örgütlerinin hukuk önündeki haklarını fiilen kaybetmeleri demokraside büyük tahribat yaptı.
-Siyaseti oluşturan öğelerdeki, “çağdaş değerlerden hızla uzaklaşma süreci bütün dengeleri bozdu”. Toplum “anarşik bir topluluk” haline dönüşmeye başladı. “Şiddet” her alanda yaygınlaştı.
Üniversitelervebürokrasi,özerkliğinitamamen kaybetti. Demokrasiyi oluşturan sivil toplum örgütleri, medya, meslek kuruluşları yönetimin baskısı altına sokuldu. “Ya taraf olursun ya da bertaraf” zihniyeti toplumda kaos yarattı. Toplumsal örgütlenmeler önü kesilerek zayıflatıldı.

Kültürel ve sosyal boşaltma
Atatürk devrimleri ile yaratılan dil, kültür ve sanat varlıkları tek tek zayıflatılarak yok edilmeye başlandı. Türk dilinin zayıflatılması ve yerine Osmanlıcanın yavaş yavaş yerleşmesi için girişimler oluyor.
Türk kültürü yerine Arabi kültür teşvik ediliyor.
Toplum ahlak çöküntüsü içine girdi. Kadına karşı şiddet büyük artış gösterdi; hırsızlık ve sahtecilik yaygınlaştı. Toplum kutuplaşmanın içine sokuldu. Sanatsal etkinlikler ve kuruluşlar düşman gibi görüldü.

Güvenliğin boşalması
Çakma Balyoz ve Ergenekon kumpasları ile TSK zaafa uğratıldı. TSK’ye darbe, hukuki araçlar hukuk dışı kullanılarak yapıldı.
TSK’nin Atatürkçü kimliği, “sindirilerek yok edilmek istendi”.
Yerine bir polis kadrosu alternatif olarak devreye sokuldu.
En başından beri Cumhuriyet’in kuruluşuna, Atatürk devrimlerine karşı olan kimi iç güçlerle kimi dış güçler, 200 yıl sonra yeniden devletin (ve ülkenin) içini boşaltmak için birleşiyorlardı. Aynen Osmanlı’nın son döneminde olduğu gibi.
Lozan’a ve Cumhuriyet devrimlerine karşı aynı noktaya geldiler.
Bunun için önce, ülkenin (ve devletin) içinin boşaltılması gerekiyordu. Makro maksimizasyon yapamayan çözüştürülmüş bir Türkiye istendi.
Ancak ortaya bir çelişki çıktı; dün kimi dış güçlerle kimi iç güçler birleşmişlerdi;
ortak çıkarları vardı. Bugün işbirlikçi iç dinamiklerin istedikleri ile dış güçlerin talepleri artık ta uyuşmuyor; küresel düzen değişti. Batı artık burada dinci (İslamcı) bir Türkiye istemiyor.
Bu çelişkinin somut örneğini “IŞİD konusunda gördük”.
Ancak Batı açısından işin gerisinde Kürdistan’ın kuruluşu bulunduğu için bu çelişkiler idare edilerek bir süre geçiştirilmeye çalışılıyor.
Şimdi soru şu: Türkiye’nin içi nereye kadar boşaltıldı? Koşullar ne kadar hazır? Haziran seçimleri bunun yanıtını verecek.
Ve son olay Süleyman Şah Türbesi’nin terk edilmesi: Kürt koridorunu açmak için bir boşaltma işleminden başka bir şey değildir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları