Hikmet Çetinkaya

Umudun Türküsü Susmaz...

13 Mart 2015 Cuma

Dere yataklarındaki toplu mezarları, hem muhafazakâr hem demokrat olan iktidarları...
“Hertarafıdarbecilerkuşatmış” deyip Berkin Elvan, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, Ahmet Atakan ve Ali İsmail çocuklarımız, gençlerimiz...
Hepsi kış, ilkyaz, yaz, güz çiçekleri gibiydi onlar.
Kıran yerlerinde bir türkü, gökyüzünde kanat çırpan bir turna!
Belleğinizden o alçakların, katillerin, canilerin izlerini sakın silmeyin...
Ve onları birer birer tarihin kanlı çukuruna atanlara, asit kuyularında yakanları unutmayın...
Tüm vicdansızlığın üzerine “onlar darbe yapmak istiyorlardı” yaftasını asıp utanmadan, sıkılmadan demokrasi ve özgürlük dersi verenleri de!..
Sömürü düzenine alkış tutanların, beş yıl önce “yetmez ama evet” diyen AKP yandaşlarının, Fethullahçıların, iktidar medyasının, nasıl “fincan tokuşturduklarını” çok iyi bilenlerdenim...
Öyle gözdağına, şuna buna kulak asmam, yılmam!
Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan diyor ki:
“Paralel yapıya karşı üniversitelerimiz de kararlı tavır almalı.”
Paralel ya da haşhaşi dediğin 17/25 Aralık 2014’e dek senin iş ortağın değil mi?
Gezi Direnişi’ne hep birlikte “darbecilerin işi” diye birlikte yürümediniz mi o yıllar?

***

Cumhurbaşkanı, unvanlarına ihanet eden bilim insanlarından söz ederken bakın ne diyor:
“Darbecileri destekleyen başörtülü öğrencileri derslere sokmamak için kapıda bekleyen hocalar gördüm.”
O dönem başörtülü öğrencileri tüm baskılara karşın derslere sokan genç bilim insanları olduğu gerçeğini neden unutuyor Erdoğan?
Bugün kimi öğretmenler başını açan öğrencilere gözdağı veriyor: “Başınızı örtmüyorsunuz size tecavüz de mubah, kötülük de... Özgecan gibi olursunuz.
Şimdi ben soruyorum: Türkiye laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti mi yoksa dini temellere dayalı bir şeriat devleti mi?
Bugüne gelince!
O paralel yapı yani cemaat Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en duyarlı kurum ve kuruluşlarının kılcal damarlarına değin girdi...
Onları kılcal damarlardan çıkarıp atmak öyle kolay değil.
Polis, yargı, eğitim, TSK, MİT...
Polis koleji, akademileri, askeri liseler, Harp Okulları...
Üstelik sahte sağlık raporları alınarak... Üstelik sorular el altından önceden verilerek...
Tüm bunların belgeleri, 90’lı yıllarda Cumhuriyet’te bu köşede yayımlandı...
Bugün “52 saniyelik kâbusun ifadesi”ne sığınanlar, tıpkı cemaatin yöntemiyle “Kabataş yalanı” üzerinden kurgu yapıyor.

***

Devletin kılcal damarlarına giren cemaatin, beş-on polis müdürünün, haydi 500 polisin başka kentlere atanması, kimilerinin tutuklanmasıyla işinin bitirildiğini sananlar yanılıyor.
Cemaatin kadrolarında eğitimli, yabancı dil bilen, donanımlı gençler var.
Bunların yanı sıra, kendilerini belli etmeyen bilim insanları, hem iktidarla hem de cemaatle iş tutan medya patronları.
Merkez medyada cemaatin sesi soluğu olan, Pensilvanya ziyaretleriyle ünlenen adlar var.
Türkiye’de anlı şanlı işadamları, holding ve medya patronları şöyle diyebilirler mi:
“BenPensilvanya’yagidip Fethullah Gülen’le konuşmadım...”
Gezi Direnişi, bu ülkede bir uyanışın simgesidir!
Çoğunluğu genç olan yüz binler, yurdun dört bir yanında demokratik ve anayasal haklarını kullandı.
Çocuklarımız, gençlerimiz öldü bu Direniş sürecinde.
Çocuklar ve gençler toplumların ufkudur; bu ufuk ya da ufuk çizgisi, bir görüş, insanlığın ve yaşadığımız coğrafyanın geleceğini görmekle eşanlamlıdır.

***

Vicdanımız ve beynimiz bizi birkaç yıl önceye bile götürmüyor.
Acı ve gerçek olan bu, içimi yakan bu...
Kulp’ta 11 insanın gözaltında öldürülüşü, Abdullah Cömert ve Berkin Elvan davaları.
Bir dizi rezillik!
Masumiyetin, dürüstlüğün, insanlığın, umudun türküsü susmaz!
Bunu böyle bilin...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları