Gıdada melaminin adı bile ürkütücü!

19 Kasım 2008 Çarşamba

Melamin sıklıkla beyaz kristal formda nitrojen içeriği zengin organik bir kimyasaldır. Melamin  hammaddesi plastik ürünlerde, yapıştırıcılarda , mobilya ve mutfak sanayinde ve diğer çeşitli alanlarda yaygın olarak kullanılıyor. Melamin, gıda sektöründe özellikle çiğ süte ve diğer gıdalarımıza haksız kazanç sağlamak için bol miktarda katılan suyun sulandırma etkisine bağlı olarak, sütün birim değerindeki protein miktarının yükseltilmesi için kullanılır. Bu sütü yoğurt, dondurma, kahve, çikolata, çocuk maması gibi ileri ürünler üretmek için kullanan üreticiler, sanayiler bu oluşumun protein içeriğini tespit etmek amacıyla nitrojen  miktarını ölçen testlere tabi tuturlar. Bunu bilen gıda teröristi diyebileceğimiz, insan hayatını hiçe sayan sözüm ona üreticiler aşırı su karıştırılmış süt ortamına melamin ekleyerek, sütün nitrojen miktarını artırarak, görünürde protein değerini de yükseltmiş olurlar.

Gıdalara melamin eklenmesi, hem Birleşmiş Milletler Gıda Ve Tarım Organizasyonu ( FAO ) , Dünya Sağlık Örgütü ( WHO ) tarafından hem de ulusal otoriteler tarafından yasaklanmıştır. Süte büyük oranlarda su karıştırılması ve bunun neticesinde ortaya çıkan protein azlığını ortadan kaldırmak için sentetik ve ölümcül melamin maddesini katmaları Çin’de son yılların en büyük skandalına sebep olmanın ötesinde infiale  neden olmuştur. Çin’de ayrıca yaygın olarak tarım ilacı yapımında kullanılan melamin hammaddesi , meyve , sebze ve hayvansal ürünler yoluyla tarladan çatala kadar ki süreçte , oradan da vücudumuza kadar yolculuk ediyorlar. Dolayısıyla bu kanserojen madde sadece süte doğrudan katılmasıyla süt ürünlerinde değil, gıda zincirindeki diğer ürünlerde de  bulunma riski taşıyor. Tabi bunun somut örnekleri de tespit edilmiş ; Hong Kong’da çilek aromalı keklerde,  yine 2007 yılında ABD’de kedi ve köpek mamalarının hazırlanmasında kullanılmak üzere Çin’den ithal edilen buğday ve pirinç protein konsantrelerinde melamin tespit edilmiş ve bunun sonucunda böbrek yetmezliğine bağlı çok sayıda kedi ve köpek ölümleri meydana gelmiştir. Bu olaylar sonrasında piyasada melamin ile doğrudan muamele edilmiş veya melaminli tarım ilaçları ve gübrelerinin kullanılması ile yetiştirilmiş tarım ürünleri kullanılarak ürünlerinden elde edilmiş bebek mamaları, yoğurtlar , çikolatalar, şekerler,  kekler, bisküviler, kahveler çeşitli gıda ürünlerinde de bulunmaktadır.

Melaminin insan sağlığı üzerindeki direk etkileri henüz tam bilinmese de hayvanların üzerinde ölümcül etkileri olduğu, böbrek yetmezliği ve böbrek taşına  neden olduğu, kanser yapıcı olduğu da tespit edilmiştir. Çocukların ise melamine toleransları yetişkinlere göre çok daha düşük olduğu için melamin hammaddesinin bebek mamalarında bulunması ölüm kadar ciddi sonuçlara yol açabilmektedir. Ayrıca konu dünya gündemine gireli daha çok yeni ( 2007 ) olunca bu konuda yapılan araştırmalar, karşılaşılan gıda kaynaklı ölümlerin ve kanser vakalarının sabıkalılarından biri de hiç kuşku duymuyorum ki bu melamin olmasın. Eski çağlarda simyacılar değersiz madenleri değerli kıymetli madenler haline dönüştürmeye çalışırlarmış. Örneğin, kurşunun altına dönüştürülmesi gibi. Bunu anlamak olanaklı belki de bunu yapanlar o gün kaçık ya da şarlatan olarak adlandırılan simyacılar o dönem yaşayan insanları kandırmış olabilirler fakat insan sağlığına zarar vermemişlerdir;  modern kimya ve metaluriji endüstrisinin temellerini de bunlar bilerek ya da bilmeyerek atmışlardır . Şimdiki su karıştırılmış sütü güya su karıştırılmamış süte çevirenler simyacılar gibi masum değiller, söz konusu olan canlı hayatı ve insan sağlığı olunca affedilemez oluyor.

Peki ne yapmalıyızın cevabı riskli olabilecek ürünlerde risk değerlendirmesinin ve melamin ölçümlerinin yapılmasıdır . Bu noktada sadece ithal ürünler üzerinde değil her türlü yurt içinde üretilmiş ürünler üzerinde de aynı kuşku taşınmalı ve  denetimler yapılmalıdır. Sonuçları da açık yüreklilikle politik yaklaşımlardan uzak olarak, kamuoyu ile paylaşılmalıdır. AB standartlarında risk değerlendirmesi esas alınmalı, buna göre hareket edilmelidir. Ancak asıl görünmeyen, rafa çıkmayan daha doğrusu ambalajlanmayan; yani Türkiye’deki gıda sektöründe% 60 , tarım sektöründe % 90 lara varan kayıtdışılık  yani gıda terörü yani ürünün  menşeinin bilinmemesi, ambalajsız olması ( üretim izinlerinin ve ambalajların üzerinde olması gereken etiket bilgilerinin yeterince aydınlatıcı içerikte, okunabilir olmaması ) , böyle olunca da siz AB standartlarında risk analizini ancak raflarda bulduğunuz ürünler üzerinde yapabilirsiniz çünkü buzdağının görünmeyen 3’te 2’lik bölümüne raflarda ulaşamazsanız, bu buzdağı hikayesidir.   Çözüm her alanda kayıt dışılığın bitirilmesidir. Satın alınan ürünlerin ambalajlı olmasına ( üretim izinleri ve ithal ürünse ithalat müsaadelerinin olup olmadığına )  özen gösterilmelidir. Ayrıca bu konuya ilişkin de çok acil biçimde melamin analizlerinin ve tetkiklerinin hemen yapılabilmesi için gerekli olan laboratuarlar ülkemizde  kurulmalıdır.  Bu tip gıda krizleri ve gıda terörünün önüne geçebilmek için izlenebilirlik ve kayıtlı üretimin yerleştirilmesi şarttır.

Son söz, köylüyü milletin efendisi yapmayı buyuran ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği köylünün modernleştirilmesi ve çiftçileştirilmesidir. Maalesef, köylümüz bırakın çiftçi olmayı köylülüğünü de yitirmiş ve  topraklarını  terk etmiştir. Bunun sonucunda tarımda kendi kendine yeten ülke olmaktan çıkılıp dışa bağımlı hale gelinmiştir. Vaziyet böyle olunca da dışarıdan  gelen tarım ve gıda ürünlerinin gümrüklerde kontrollerinin yeterince yapılabilmesi için gerekli altyapının ve uzmanların istihdam edilmesinin, dünyada yaşanan örnekler de göz önüne alınarak bizi ne kadar ilgilendirdiğini ve konunun ne kadar önemli olduğunu da düşünmeden edemiyoruz.


[email protected] 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları