Kahrolsun Komünizm!

18 Mart 2015 Çarşamba

Türkiye’nin ideolojik-kültürel biçimlenmesi özellikle de 1940’lı yıllardan sonra, “soğuk savaş”ın etkisi altında gerçekleşti. Belirgin özelliği anti-komünizmdir. Kuruluşun ilk yıllarındaki “denge politikası” kısa sürede “safını seç” şantajı ile karşılaştı. Türkiye rotayı Batı’ya, 2. Dünya Savaşı’nın tartışma götürmez muzafferi ABD’ye çevirdi. Bu anti-komünizm ve Sovyet düşmanlığı olmadan olabilecek bir şey değildi. Nâzım’ın uzun hapisliği, birbirini izleyen komünist tutuklamaları, açık seçik provokasyonlarda komünistlerin suçlu ilan edilmesi bu dönüşümün tanıklıklarıdır.

***

Kuruluşun ilk yıllarının denge politikası, Sovyet dostluğu, ikinci paylaşım savaşı sonrası yerini “komünistler Moskova’ya” sloganına terk ederken çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede kitle desteğini sağlamanın başlıca yolu Müslümanları da komünizm düşmanlığı konusunda eğitmekten geçiyordu. Devletin ideolojik aparatları ve devletçi olmaktan hiç vazgeçmeyen zamanın medyası bu görevi üstlendi. Sessizliğe gömülmüş Alevi kesim bir yana bırakılırsa tüm mezhepler, tarikatlar bu görevi seve seve yerine getirdiler. Kolaydı aslında; Kurtuluş Savaşı Meclisi’ndeki muhafazakâr, Mustafa Kemal faktörü bertaraf edilebilse saltanat yanlısı grubun köylü ve Müslüman kitle üzerindeki etkisi tamdı.

***

Oysa o yıllarda Arap ülkelerinin Müslümanları başka bir deneye; Sovyetler Birliği’nin ideolojik, politik, fiili desteğinden güç alan Baasçılığa yelken açmıştı. Sosyalizme benzer bir rüya peşindeydiler. Rüya kısa sürede bir dış politika enstrümanına dönüştü; kendi diktatörlerini yarattı. Çarpıcı olan Müslüman kitlelerin Türkiye’de farklı, Arap ülkelerinde farklı yönelimler içinde olmasıydı. Kısa sürdü. Arap ülkeleri de kısa sürede Batı’nın, Büyük Reis ABD’nin güdümüne girdiler. Büyük bir askeri-politik üs olan İsrail’in Filistin’i yok etmesi bile Arap halklarını ABD karşıtı yapmaya yetmedi.

***

Şimdi durum biraz daha değişmiştir. Sovyetler artık yok. Onun yerini Rus İmparatorluğu aldı. Paylaşımda söz sahibidir; gerekirse güce başvurmaya hazır olduğunu göstermekten kaçınmıyor. Bunu Suriye’de, Ukrayna sorununda sert bir şekilde gösterdi. Batı ise bütün politikaların tarih boyu düğüm noktası olmuş Ortadoğu’ya egemen olma planlarında darbe üstüne darbe yiyor. Arap halklarında ABD karşıtı kalkışma El Kaide ile kendini göstermişti, şimdi kanlı IŞİD ile korkutucu hale gelmiştir. Çözümü Irak’ta yaptığı büyük hatayı yinelemekte arayan kesimlerle, “başka çare yok mu?” diye çırpınan kesimlerin kavgası giderek büyüyor.

***

Soğuk Savaş’ı arıyorlar. Tüm dünya “komünizm belasına” karşı bir araya getirilebilmiş, emperyalist politikalar sorunsuz uygulanabilmişti. İkinci savaş sonrası paylaşımın daha “uygar” yöntemlerle yapılabileceği konusunda da neredeyse bir “konsensüs”, uzlaşma var gibiydi. Peki şimdi ne olacak? kitleleri ideolojik bir söylem etrafında birleştirmeniz gerek. Bu ideolojik söylem “İslam karşıtlığı” olamaz; çok tehlikeli. Öyleyse Esad’la da, IŞİD’le de kabul edilebilir bir ölçüde uzlaşmak, şu eski kadim düşmana dönmek gerekir. Zamanıdır; çünkü bu düşman din, ırk, mezhep ne olursa olsun insanlara sömürüye karşı çıkmaları gerektiğini tıpkı o eski günlerdeki gibi ama yeni koşullarda, yeni söylemlerle anlatmaya başladı. Latin Amerika kaynıyor, Yunanistan can sıktı, İspanya, İtalya, korkutuyor. Büyük Reis telaştadır, hayıflanıyor; “nasıl da unuttuk ki biz bu eski düşmanı.”
Öyleyse “kahrolsun komünizm, haydi herkes cepheye!”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları