Çiğdem Toker

Bekleme Odası

30 Mart 2015 Pazartesi

Parlamenter sistem, 10 Ağustos’tan bu yana “bekleme odası”na alınmış. Erdoğan, birkaç gün önce Denizli’de söylediği bu sözü, dün tekrarladı. 10 Ağustos, Erdoğan’ın halkoylamasıyla Cumhurbaşkanı seçildiği tarih.
Kendisini devletin en tepesine taşıyan sistem hakkında “işi bitince” kullandığı bu ifadeye, “bekleme odası”ndaki yargıdan tepki gelmesini beklemek beyhudedir. Tıpkı, demokratik her tepkiye, muazzam etkileyicilikte “darbe” analizleri yapmak üzere “atanmış”, yeri geldiğinde gözünü kırpmadan kötülük tezgâhı kurabilen medya rantiyelerinin ne yazacağını beklemenin beyhude olması gibi.
Ama Erdoğan haksız değil.
Dahası, “bekleme odası”nın eksik olduğu kadar -pragmatik sebeple- nazik bir ifade olduğunu da söylemek lazım.
Bilen biliyor. Parlamenter sistem, “bekleme odası”na alınmış bir “ağır hasta” değil; hakiki anlamda itiş-kakış altında paramparça olmuş bir “oyuncak”a dönüşeli çok oluyor.
Ne ki, hiddetinden sual olunmayan Cumhurbaşkanı için dahi bu sözcük sakıncalı olmalı ki, “bekleme odası” tabirini yeğliyor. Pragmatizm de burada. Aksi halde; öteki oyun kavramı “milli irade”ye saygısızlık görüntüsü çıkabilir.
Bu da esaslı bir risk olduğu için daha pragmatik bir taktik devreye sokuluyor:
Şurada seçime kalmış iki ay. “Bekleme odası”ndaki parlamenter sistemin “olanaklarından” azami istifade etmek lazım. Bunun için de 10 Ağustos’tan önce zaten hazır olan listenin, her sabah bir başka maddesi gönderiliyor “bekleme odası”ndaki Yüce Meclis’e.
-Kâh, bürokratlarla gönlünce oynamak üzere “havuz” maddesini, bir torbadan başka bir torbaya aktartıyor.
-Kâh, ahbap şirketlere verilen Şehir Hastaneleri hayali için İstanbul’u “tahkim merkezi” olmaktan çıkarttırıyor.
-Kâh, polise kafasına göre adam öldürme, savcı yetkisi verdiriyor, interneti sansürletiyor.
 -Kâh “örtülü”ye ortak olmanın yollarını arıyor. Dokuz ayda 2 milyar TL’yi hesap vermeden harcayabilmek için, “tarafsız” İçişleri Bakanı’nı sabaha karşı Meclis’e gönderiyor. Parlamentoda görüşülen bir kanuna değişiklik önergesi verdiriyor.
Alıyor “milli irade”nin vergilerinden kesilmiş 2 milyar TL’yi gönlünce harcama yapma hakkını...

***

Siyaset bilimci Fatih Yaşlı, Türkiye’nin 10 Ağustos’tan bu yana içinde bulunduğu dönemi, askeri darbe dönemlerinde kullanılan kavramı ödünç alarak “ara rejim” olarak nitelendiriyor. Yaşlı, Birgün’deki makalesinde dün, rejimden rejime geçişin henüz anayasal bir statüye kavuşturulmadığını belirtip, mevcut sistem mekanizmalarının başkanlığa elverişsiz olması nedeniyle de ortaya AKP içinden de “direnç” çıktığı tespitini yapı-yordu. Seçime gidilirken, toplumsal fay hatlarının harekete geçirilmesi, yoğunlaştırılmış bir kutuplaşmayla sandıktan Saray’ın istediği sonucun çıkarılması arzusuna dikkat çekilen makalede, krizin derinleşeceği öngörüsünün altı çiziliyor.
Gerçekten de Erdoğan’ın “bekleme odası” kavramını bir hafta içinde iki kez kullanması, toplumsal çalkantıların yakın gelecekte “devlet eliyle” harekete geçirileceğinin alarm zili niteliğinde. Bize düşense, ne kadar yaralanmış olursa olsun, parlamenter sisteme sonuna dek sahip çıkmak.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları