Sandık Hiyerarşisi

10 Nisan 2015 Cuma

Tayyip Bey’in hedef aldığı son zümre genelde avukatlar, özelde ise 31 bin 183 üyesiyle dünyanın en büyük barosu olan İstanbul Barosu ve onun oyların yüzde 67’sini alarak seçilmiş başkanı Ümit Kocasakal.
Tayyip Bey’in Ümit Kocasakal’ı sevmemesi, onu görünce ya da adını duyunca tüylerinin diken diken olmasında yadırganacak bir yön yok.
Çünkü Ümit Kocasakal hukukun üstünlüğünü savunur. Tayyip Bey ise üstünün hukukundan yanadır, hukukun üstünlüğünden nefret eder, tabii onu savunandan da.
Öte yandan İstanbul Barosu yalnız üye sayısı açısından değil, hukukun üstünlüğünü savunma işlevi açısından şerefli geçmişi bakımından da büyüktür.
Bu büyüklük biraz da demokrasimizin gelişmemişliğinin ürünüdür. Çünkü gelişmiş demokratik ülkelerin barolarının tersine İstanbul Barosu, demokrasiyi ve hukuk devletini savunma konusunda daha fazla görev yüklenmek zorunda kalmış ve bu işlevini yüz akıyla yerine getirmiş, birçok İstanbul Baro Başkanı demokrasi ve hukuk tarihinde isim bırakmışlardır.
Ümit Kocasakal da bunlardan biri olduğuna göre, söyler misiniz bana Tayyip onu nasıl ve neden sevsin?

***

Nitekim hiç sevmiyor ve şu sözlerle haksızca saldırıyor ona:
- Ey Baro Başkanı sen de tüm avukatları temsil etmiyorsun!
Kocasakal’ın yanıtı ise kısa ve net:
- Ey Cumhurbaşkanı, aldığın yüzde 52 oyla sen ne kadar milleti temsil ediyorsan, ben de aldığım yüzde 67 oyla o kadar İstanbul Barosu avukatlarını ve baroyu temsil ediyorum!
Üstelik burada üzerinde durulması gereken önemli nokta da, birinin kendisini seçen iradenin anayasa ve yasalar çerçevesinde verdiği yetkinin sınırları içinde kalırken, öbürünün kendisini seçenlerin vermediği, anayasa ve yasalardan doğmuş olmayan yetkiler kullanmaya kalkmasıdır.
Şimdi Tayyip bey ile Ümit Kocasakal’dan hangisinin yetki gaspı içinde olduğunu belirtmeye kalkmak gereksiz sanırım.
Yetki gaspında bulunanın fiili bir kez saptandıktan sonra, artık açıkça söylemek mümkündür ki, yetkilerini taşmayan meşruiyet alanının sınırlarına tecavüz etmemiş, öbürü ise gayri meşruluk alanına girmiş konumdadır.
Ne yazık ki artık Türkiye’de yetkilerini anayasa ve yasalardan almayan, kendini, yetkilerini anayasa ve yasalardan alanların üstünde görmek, hatta onları tanımamak salahiyetini kendinde bulmaktadır.

***

Tayyip Bey’in böyle davranmak cesaretini, kendisini milli iradenin temsilcisi olarak sandıktan çıkmasından aldığını ileri sürüyor kimileri.
Acaba sandık, Tayyip Bey’e böyle bir yetki veriyor mu?
Başka bir deyişle çeşitli sandıklar arasında bir hiyerarşi var mı?
Yani, yürütmenin en üst katında olanı saptayan sandık, başka alanlardaki seçilmişleri saptayan sandıktan daha üstte yer alır ve bütün diğer sandıklardan çıkanlar, ondan çıkana biat etmek zorunda kalır mı?
Tabii ki hayır!
Tabii ki demokrasilerde sandık hiyerarşisi yoktur.
Her sandık, hangi makamın seçimine yönelikse, ona ait sonuçlar doğurur ve her sandıktan çıkanın yetkileri de anayasa ve o kurumla ilgili yasalarda belirlenir, sandıktan çıkan da kaynağını onlardan almayan bir yetkiyi kullanamaz.
- Peki, kişioğlu kendi meşrebine göre, bir sandık hiyerarşisi icat ederse ne olur?
- Ne olacak hıyararşi olur ve demokrasi hıyarı acımış cacığa döner!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları