Uluslardan Değil Sınıflardan...

26 Nisan 2015 Pazar

Okurlar soruyorlar; sen neden Ermeni sorunu konusunda hiçbir şey yazmıyorsun? Yazayım.
Biraz farklı olacak ister istemez. Olup bitenlere farklı baktığım, olayları sınıflar açısından değerlendirmeye çabaladığım, uluslararasındaki çatışmaları, savaşları farklı bir gözle gördüğüm için; dayatılan kavramlar üzerinden anlatmayı değil, tarihsel bakmayı, gerçeği daha iyi tanımlayan sözlerle anlatmayı seçiyorum.

***

Önce temel bir tanımla başlayayım en iyisi?
1. Dünya Savaşı benim için çok sayıda ulusun birbiriyle kapıştığı bir savaş değildir. Onun gerçek adı Paylaşım Savaşıdır. Emperyalistlerin bu savaştaki önceliği egemenlik alanlarını belirlemek, küçük devletlerin, ülkelerin kimin egemenlik alanında ya da doğrudan sınırları arasında kalacağını güç yoluyla saptamaktı. Paylaşılma sürecindeki Osmanlı’nın padişahı, etkin siyasi güç İttihat ve Terakki, “İngiliz mi, Alman mı” git-gellerinden sonra Almanya’yla saf tutmanın daha elverişli olacağına hükmettiler.
Kime karşı?
Rus Çarlığı’na, İtilaf devletlerine karşı. Çok ilerlemişlerdi. Son bir darbe için dişleri sivri İtilaf güçleri; İngilizler, Fransızlar Avustralya’dan, Yeni Zelanda’dan, ordularındaki azınlıklardan derlenmiş yoksul askerlerle Çanakkale Boğazı’nı zorluyor, boğazları geçip İstanbul’a bir an önce varmayı hedefliyorlardı. Geçemediler. İtilaf devletlerinin İstanbul’a girişi daha sonra ihanetlerle gerçekleşebildi.

***

Doğuda ise başka şeyler oluyordu.
Çarlık orduları işgal ettikleri topraklardaki Ermeni köylülerini her zaman olduğu gibi savaşa sürmenin derdindeydiler. Sırtını Alman imparatorluğuna dayamış, Alman lokması olmayı neredeyse açık bir politikayla seçmiş Talat ve Enver paşaların Rus ilerlemesine karşı bulduğu sefil ve ırkçı “çare” Ermeni köylülerini tehcir etmek, topraklarından sürmek oldu. Ermeni köylüleri o uzun yolculukta karda kışta, kıyamette, kırıldılar, öldürüldüler, mallarına el kondu; binler, on binler, yüz binler vahşeti tanıdılar. Büyük emperyalist oyunun “mütemmim cüzü”ydü; parçasıydı.

***

Bitmiş değildir; bitmez. Bu gün tehcir, sınırlarını kışkırttıkları savaşlardan kaçan göçmenlere kapatan emperyalistlerin temel politikasıdır. Akdeniz’de boğulanlara bakın; Arap ülkelerinden Türkiye’ye, kuzeye, batıya doğru her ne pahasına olursa olsun yollara düşenlere bakın.

***

Ama bu oyunu reddetmek de mümkündür. Çaresi olup bitenlere tarihsel bakabilmek, acıların kaynaklarını iyi seçebilmektir. Yaşanan acılara ad koymak kolaydır. Tehcir de, kıyım de, kırım de, soykırım de, hiç fark etmez. Önemli olan, birbirine kırdırılan Ermeni, Türk, Kürt, Boşnak, Yunan, Gürcü, Sırp, Hırvat, Arap köylülerinin, işçilerinin hep toprağın altına giren; savaşa süren, kışkırtanların ise gittikçe zenginleşen, yaşamlarını refah içinde geçiren, paylaştıklarının keyfini süren sınıflar olduğunu hep hatırda tutmaktır.

***

İki satır da liberal kahramanlara söz edeyim. Kürt sorununu, Ermeni sorununu farklı görenleri solcu saymayan, sömürüyü, gelir dağılımını zinhar dert etmeyen, “hadi soykırım de bakalım”, “HDP’yi hele bir eleştir de görelim” diyen liberaller, yeni bir sığınak bulduklarını, buradan yeni bir çıkış yapabileceklerini düşünüyorlar. Boşunadır. Piyasacılığın ideolojisi liberalizm, bütün savaşların, çatışmaların ideolojik arpalığı olmaktan kendini hiçbir zaman kurtaramamıştır; şimdi de kurtaramaz.
Bana “Ermeni sorununu niye yazmadın?” diyen sevgili okur; Ortalık durulsun, liberaller heveslerini alsınlar diye bekledim. “Yaz” dedin; işte yazdım.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları