Bir gazeteden ne beklenir?

04 Mayıs 2015 Pazartesi

Değerli bazı CUMOK arkadaşların özellikle Ermeni sorunuyla ilgili gazetede gördüklerine ilişkin yazdıklarını anlamakta gerçekten zorlanıyorum. Kimi arkadaşların iletilerini okuyunca, bu arkadaşlar bunca yıl Cumhuriyet’i boşuna okumuşlar galiba duygusuna kapılıyorum. Bir gazeteden ne beklenir sorusunun yanıtı bence, bilmediğim ya da eksik bildiğim/tümünü bilemeyeceğim bir konuda, bana konunun tüm boyutlarını nesnel bir şekilde olabildiğince geniş anlatarak, konunun değişik taraftarlarının yorumlarını sansürlemeden aktararak beni bilgilendirmesi ve benim kendimce bir karara ulaşmama yardım etmesidir. Bunun yerine, beni aptal yerine koyarak, konunun yalnız bir yönünün borazanlığını, ne amaç ve gerekçeyle olursa olsun, asla yapmamasıdır. Görüş belirten bu arkadaşlar görüşlerinde bu kadar kesin olabilmek ve yetkinleşebilmek için acaba ne yapmışlardır? Ben içinde yaşamadığım, görmediğim, tüm boyutlarını asla bilemeyeceğim Ermeni sorununda (ve benzer başka sorunlarda) ne kadar çok okusam da, “bu bir soykırımdır/ değildir” diyecek yetkinliğe ulaşabilecek bir konumda değilim. Ayrıca, yalnızca duygusal ve milliyetçi gerekçelerle de bunu hiç yapamam. Bu arkadaşların benden farklı yanı ne olabilir diye düşündüğümde; akıl ve bilim dışı bir şekilde, yalnızca milliyetçi (ırkçı demekten özellikle kaçınıyorum) duygularla ve yalnızca okudukları bazı kısıtlı ve büyük olasılıkla yanlı kaynaklara dayanarak görüş sahibi olmuş olabilecekleri aklıma geliyor. Yani yeterli bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaya kalkışmak gibi bir durum olabilir diye düşünüyorum. Gazetede bu konuda atılan başlıklar, yazılan yazılar (A. SİRMEN ve S. İDİZ’in mükemmel çözümlemeleri, E. KONGAR’ın -bolca da küfür alan- dizi makaleleri, A. ENGİN’in tepki de çekse özünde doğru ve dürüst değerlendirmeleri, S.ONGUN’un -aslında her ikisini de fazla benimseyemediğim- M. PERİNÇEK ve A. HÜR röportajı, O. ERİNÇ, vb. yazılar) okunduktan (eğer okunuyorsa!) ve doğru değerlendirildikten (eğer değerlendiriliyorsa!) sonra bu tepkiler nasıl gösterilebilir ki, aklım almıyor. İşte gazete görevini yapıyor, yan tutmadan bana her türlü bilgi ve yorumu vermeye çalışıyor. Bana düşen ise herhangi bir önyargıya saplanmadan bunları akılcı bir şekilde değerlendirmek değil mi? Akılcı Atatürk aydınlanmasının gereği de bu değil midir?
Bence gazete birçok başka konuda olduğu gibi bu konuda da görevini mükemmel yapmıştır ve bu yolda devam etmelidir. Bunun doğruluğu, son bir hafta içinde (bir sürü gerici gazete dururken!) Cumhuriyet’e açıkça saldırı kampanyası düzenleyenlerin yalnızca milliyetçi dayanaklarından da açıkça görülmektedir. Buna katılmayan arkadaşların öne sürdükleri ve görmeyi arzu ettikleri gibi duygu ve düşünceleri bolca bulabilecekleri başka gazeteler de vardır. Lütfen dürüst olalım, Atatürk aydınlanmasını ve Cumhuriyetçiliği doğru anlayalım. Birden çok etnisiteden oluşan uluslarda, etnisiteler arasında çelişki olması kaçınılmazdır. Bu çelişkiler sonucu her bir etnisite diğerine, eline her fırsat geçtiğinde elinden gelen her kötülüğü rahatça yapabilir, tarih boyunca da hep yapmıştır. Biz çoğunluk etnisitedeniz diye (Ermeni sorununda, Kürt sorununda, vb.) var olabilecek bazı gerçekleri görmezden gelebilir miyiz, taraf tutabilir miyiz? Buna evet diyorsanız, bu ne kadar dürüstlüktür, bilimselliktir, Atatürkçülüktür? Bunlar benim umurumda değil, ben kendi etnisitemin çıkarına bakarım, gerisi beni ırgalamaz diyebiliyorsanız bu nasıl bir demokratlıktır (sosyalistliğe girmiyorum henüz), çağdaşlıktır? Saygılarımla. Kamil Aksoy

‘Özgürlüğümüz’ kutlu olsun
1 Mayıs’ta İstanbul “yasak kent” ilan edildi. Sokaklar tutuldu, otobüs, metro, metrobüs, vapur seferleri iptal edildi. Sokak başları binlerce polis tarafından tutuldu. Gayri resmi sıkıyönetim, olağanüstü hal ilan edildi; sokağa çıkma yasağı uygulandı. Neden? İşçiler emekçiler Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs kutlaması yapamasın diye. Kutlama yapılamayacaksa kuşkusuz bunun haberi de yapılmamalıydı ve zaten haberle ilgisini kesmiş olan bir kısım medya zaten yapmayacak ya da Taksim’e gitmek isteyenleri terörist olarak hazır manşetlerle karalayacaktı. Ama yine de gazetecileri de sınırlamak, kısıtlamak, mümkünse yumruklamak gerekiyordu. Hepsi de “gerekli oldu”. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin sarı basın kartını henüz alamamış gazeteciler için hazırladığı ya da çalıştıkları gazetelerin verdikleri görev kartları valilik tarafından iptal edildi. Olayları izlemek, yerinde saptamak, kendilerini “polise yardımcı” ilan etmiş çeteleri fotoğraflamak isteyen gazeteciler darp edildi, yumruklandı...
3 Mayıs UNESCO tarafından 1993 yılından beri Dünya Basın Özgürlüğü Günü olarak kutlanıyor. Doğal olarak bu gün aynı zamanda bir tür bilanço günü oluyor; UNESCO konu ile ilgili bir de rapor yayımlıyor. Değerli arkadaşım Ragıp Duran dün Cumhuriyet’te bu konuyu kapsamlıca ele aldı. Okumanızı dilerim.
UNESCO, raporunda yer verdiği basına yönelik baskılar saldırılar dışında bu yıl Letonya’nın başkenti Riga’da 2-3-4 Mayıs’ta bir sempozyum düzenledi. Sempozyumun konuları yaşamsal önemdedir. Şu konular ele alındı: Teknolojik ve ticari etmenlerin baskısıyla sürekli olarak değişim altında bulunan gazeteciliğe yeni bir soluk vermek için ‘Kaliteli Gazeteciliği’ yani bağımsız ve doğru gazeteciliği gündeme getirmek; Medya alanında toplumsal cinsiyet konusunda talep edilen eşitlik düzeyine gelinmediği için hem medyatik üretim ve söylemde hem de medya çalışanları düzeyinde bu konuyu tartışmak; Dijital ortamın getirdiği zorluklar karşısında gazetecinin, haberin ve haber kaynaklarının güvenliğinin sağlanması.
Bağımsız İletişim Ajansı BİA da Ocak - Mart 2015 Basın Özgürlüğü Gözlem Raporu’nu yayımladı. Özeti şöyledir:
Başbakanlık ve bakanlara, sosyal medya üzerinde gelişen eleştiriler ve toplu itirazların önüne geçmek için 4 saatte sitelerin ve içeriklerinin sansür edilmesine olanak tanınmasından sonra, kişilerin ve bu arada medya temsilcilerinin üst, eşya veya araçlarının aranmasını kolaylaştıran, eylem alanlarından uzaklaştırılmaları ve telefon haberleşmesinin izlenmesine imkân tanıyan İç Güvenlik Paketi de yasalaştı. Medya 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’ne 180 ülke içerisinde 149. sırada ve yoğun ihlallerle girdi: Ocak - Mart 2015 döneminde 6 gazeteci Terörle Mücadele Kanunu uyarınca 143 yıl hapis istemiyle yargılandı; iki yayın yasağı çıktı; akreditasyon her gün “istenmeyen” medyayı vurdu. 3 gazeteci ve 2 karikatürist Recep Tayyip Erdoğan’a hakaretten ertelemeli 16 ay 20 gün hapis ve 21 bin TL para cezasına mahkûm edildi. 49 haber, 312 Twitter mesajı, Facebook, 3 haber sitesi, 2 gazeteci, 2 film, 1 kitap, 2 köşe yazısı, 1 resim sansüre uğradı. AİHM, Türkiye’yi 2’si gazeteci 18 kişiye toplam 22 bin 983 Avro (yaklaşık 64 bin 452 TL) tazminat ödemeye mahkûm etti. RTÜK, Radyo ve TV’lere toplam 5.480.245 TL idari para cezası verdi.
Gördüğünüz gibi tablo vahimdir; iktidar partisi ve iktidar medyası bu tabloya rağmen Türkiye’yi “basının en özgür olduğu ülke” ilan edebiliyorlar. Peki gerçekler halktan, uluslararası kamuoyundan sürekli gizlenebilir mi, gizlenebiliyor mu?

Doğan Satmış’a kısa bir not: Okur Temsilcisi yazarlarımızın köşelerinde savundukları fikirlerle, tezlerle ilgili değildir. Benim görevim, Yayın İlkeleri’ni ve gazeteciliğin genel etik kurallarını dikkate alarak gerekli durumlarda habercileri, yazarları uyarmaktır. Sizinle ilgili yazım da bu kapsamdadır. Bilerek ya da bilmeyerek, gizli ya da açık herhangi bir şirketin reklamını yapmak (eminim ki sizin de niyetiniz bu değildi, ama nesnel durum budur) Yayın İlkelerimize aykırıdır. Uyarıların amacı da yinelenmemesini sağlamak, muhabir ve yazarların konuya dikkatini çekmektir.

Mahkemeler karışmış
Çağlayan Adliyesi’nde mahkemeler arasında doğan uyuşmazlığı, 27 Nisan 2015 günü 13. sayfasında haberleştiren gazetem Cumhuriyet, uyuşmazlığın Sulh Ceza Hâkimliği ile 29 ve 32. Asliye Ceza Mahkemesi arasında çıktığını doğru bir şekilde yansıtırken,
28.04.2015 tarihli gazetenin 1. sayfasında “Adalet yere indi” manşeti altında “HSYK iki hâkimi açığa aldı” altı başlığının altında uyuşmazlığın Asliye Hukuk ve Sulh Ceza Hâkimliği arasında olduğu yanlış bir şekilde yansıtılırken, aynı sayfanın sağ tarafından “Adım adım kriz” başlığı altında ise uyuşmazlığın Sulh Ceza Hâkimliği ile 29-32. Asliye Ceza Mahkemeleri arasında olduğu şeklinde doğru yansıtılmıştır. Bildiğiniz gibi, işlenen suçlarla ilgili davalara bakan asliye mahkemeleri Asliye Ceza, yurttaşlarla devlet arasında veya yurttaşların kendi aralarında doğan uyuşmazlıklara bakan asliye mahkemeleri de Asliye Hukuk Mahkemeleri olarak adlandırılmışlardır. Aynı sayfada, aynı haberde bu yanlışlığın yapılmasını gazeteme yakıştıramıyorum. Bu tür yanlışların tekrarlanmaması için bildirmek gereğini duydum. Saygılarımla...
Gündüz Akgül Emekli Cumhuriyet savcısı

KISA... KISA
Madalyalar
25 Nisan 2015, sayfa 15, “Çanakkale’de efsaneler ve gerçekler” başlıklı yazıdaki “Cumhurbaşkanı ve Çanakkale reklam klibindeki yanlışlar” alt başlıklı kısımda “Göğsünde çok sonra verilen İstiklal madalyası var” yazısı ile gösterilen kişinin göğsündeki madalya İstiklal madalyası değildir. Böyle bilgisizce yapılan haberlerle Cumhuriyet’in kalitesini düşürüyor ve saygınlığını kaybettiriyorsunuz. Biraz dikkat... İlter K. Akbuğ

Pazar yazıları neden sitede yok
Gazetemizin internet sayfasından tüm köşe yazarlarımıza ulaşabiliyoruz.
Bazıları hariç. Yurtdışından “Pazar Yazıları” bölümünde yazan yazarlarımız.
Onları da internet ortamında okumamız mümkün mü? Biraz haksızlık da olmuyor mu zaten, diğerleri ile aynı ortamda olmamaları. Bir de geriye dönük yazıları da koyabilirseniz harika olur. Mutlu oluruz. Teşekkür ederim. İyi çalışmalar. Levent Altınay

Yorumlar
Eminim birçok kişi ve problemle uğraşıyorsunuzdur. Benim problemim şu; 2 defa yorum gönderdim ve ikisi de onaylanmadı, silinmedi de. Bir yorumum 2 gün, diğeri 12 saat bekledi. Hakaret küfür vesaire içermeyen yorumların yayınlanmasına dahi engel konulacaksa kusura bakmayın ama sürmanşetten çıkan “Özgürlüğümüz gidiyor” haberlerinizde samimiyet bulamıyorum. Yorumlar sizi rahatsız edecekse kapatırsınız yorum bölümünü olur biter. Saygılarımla. Emrah Yalçın  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları