Öyle ise bu ne?

12 Mayıs 2015 Salı

- Kenan Evren öldü. Ölüm haberini alınca şaşırmadım, ne zamandır beklenen bir sonuçtu. Ayrıca bu ölümün bende, kaderin kapıyı çalmak için bu kadar beklemesine memnuniyetin dışında olumlu olumsuz bir tepki uyandırmamasına şaşırmadım.
O günü hiç unutmuyorum. Maltepe Zırhlı Tugay’daki özel tutukevindeydik, iki gün sonra duruşmamız vardı. Kenan Evren yine haberlerdeydi. Yine kerizmatik üslubuyla atıp tutuyor, haykırıyordu:
-Kansızlar!.. Kansızlar!..
Kahkahayı patlattım. Kemal Anadol ayıplarcasına baktı suratıma.
-Ne gülüyorsun, dedi, bizi söylüyor bizi...
-Biliyorum, diye yanıtladım. Ama ne yapayım elimde değil. İlk defa bir orgeneralin anemi (kansızlık hastalığı) teşhisi koyduğuna tanık oluyorum da...
O gün, Kenan Paşa’nın sağlığına dua edip, Allah uzun ömürler versin dediğimde koğuş arkadaşlarım yüzüme hep delirdi mi diye şaşkın şaşkın bakmışlardı. Oysa ben, onun uzun yaşamasını isterken, ikbalin sona ereceği, ayaklarının suya ereceği günleri görmesini temenni ediyordum. Çok şükür temennim gerçekleşti.
Yine de ona uzun ömür dilememin yadırganması normaldi. O günlerde Kenan Evren’i bütün kötülüklerin nedeni olarak görenler az değildi.
E, iktidara zorla el koyan cuntanın dediği dedik, üstelik çenesi düşük başıydı.
Bu durumda her kötülüğün anası olarak onu görenlere ne denebilirdi ki?

***

Oysa gerçekte öyle değildi, bütün kötülükler Kenan Paşa’dan sadır olmuyordu. Darbenin tek sorumlusu da o değildi, o Genelkurmay Başkanlığı makamında olduğu sırada gerçekleştiği için darbenin başında yer almıştı.
Doğrusu, gerçekte darbenin en önemli adamı, düşünen, planlayan beyni de değildi.
Hatta kendisini tanıyanlar olayların onun çapını çoktan aştığında hemfikirdiler.
Olay Evren’in şahsından çok daha karmaşıktı ve Metin Toker’in de birçok kez belirttiği gibi, koşullarının her bir araya gelişinde darbe gerçekleşirdi.
12 Eylül, çok daha üst bir aklın planlayıp kotardığı, yürürlüğe koyduğu, uzun soluklu bir değişim, dönüşüm projesiydi ki, askeri müdahale safhası bile bütünü kapsamayan, geçici bir bölümüydü.
Filmin kurgusunda esas önemli rol, ilk bakışta yakışıklı kovboy görüntüsündeki Evren’de gibi algılansa dahi gerçekte öyle değildi.
Kendisi de kendini başrol oyuncusu sanan, yakışıklı aktörün, olan bitenin tümünü kavradığı bile kimilerine göre kuşku götürür bir husustu. O belki de hep iyi niyetle hareket ediyordu, ama bilanço korkunçtu.
Sonunda Kenan Evren rolü bitince, tedrici olarak sahneden çekildi.
Kenan Paşa gitmiş , 12 Eylül bitmişti ama 12 Eylül’ün kurumları devam ediyordu.

***

Yasakçı Kenan Paşa gitmiş, ne var ki yerine gelen “özgürlükçü!” Özal yasakları, sürdürmenin uğraşına girmişti.
Kenan Paşa gitmişti, ama YÖK kalmıştı.
Kenan Paşa gitmişti, ama yüzde on barajı kalmıştı.
Kenan Paşa gitmişti ama birçok değişikliğe karşın, özünü yitirmeyen 1982 Anayasası kalmıştı.
Kenan Paşa gitmişti ama adaletin yerine zulmün egemenliği kalmıştı.
Kenan Paşa gitmişti ama HSYK’deki çarpıklık kalmış, hatta düzeltiyoruz denerek, daha beter hale sokulmuştu.
Her şey gösteriyor ki, Kenan Evren bütün kötülüklerin tek nedeni değildi.
Ama hâlâ bütün kötülüklerin, bütün baskıların, bütün demokrasi dışı uygulamaların, bütün hukuksuzlukların nedeni olarak Kenan Evren’i görüp gösterenlere şu soruyu sormak gerek:
-Eğer öyle ise bu ne? Söyler misin o zaman bugünkü durumu nasıl izah edeceksin?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları