Öztin Akgüç

Doğru Çözüm mü?

20 Aralık 2008 Cumartesi

Ekonomide de sorunu çözmek, hastalığı tedavi etmek için, doğru tanı (teşhis) koymak, etkili önlemleri zamanında alıp uygulamak gerekir. Tanı yanlışlığı, önlemlerin yanlış tanı üzerine oturtulması, gecikmeler, perakende uygulamalar, sonuçta hastalığı, sorunu daha da ağırlaştırır. Dünyada yaşanan ekonomik olayı, ister kriz (bunalım), ister durgunluk, ister resesyon, inişe geçiş olarak nitelendirin; olayı, mali sektörün yarattığı, mali sektörün krizi olduğu düşünülür ve işe mali kurumları, büyük işletmeleri kurtarmakla başlanır ve faiz indirimi ile sorunun çözüleceği en azından hafifletilebileceği öngörülürse yanılgıya düşülmüş olur.

Şu temel sorunların yanıtlanması ile paketlerin hazırlanması, politikaların yönlendirilmesi gerekir. Finansal sektör, yalnız başına kriz yaratabilir mi? Para politikası ile sorun çözülebilir mi? Banka ve bazı sınai işletmelerin kurtarılması öncelik taşır mı? Bu soruları yanıtlamadan önlem almak, atları arabanın önüne değil, arkasına koşmak gibi bir sonuç doğurur.

Finansal kurumlar aracıdır. Aracı bir alt sektör, krizi tetikler, şiddetlendirir ama tek başına kriz yaratamaz. Bu nedenle yaşanan ekonomik kriz, sadece finans sektöründeki denetim eksikliği, etik değerlere uyulmaması, CEOların para, bonus iştihası, merkez bankalarının öngörü eksikliği, olayların gelişini görememeleri ile açıklanamaz. Krizin ana nedeni kapitalizm ve izlenen neo-klasik ya da neo-liberal politikalardır. İzlenen politikalar, menkul, gayrimenkul piyasalarını yapay biçimde şişirmiş; sanal zenginlikler, gerçek değeri olmayan aktifler (varlıklar) yaratmış, bazı büyük ekonomilerde aşırı tüketime, tasarruf yetersizliğine yol açmıştır. Şimdi; yaratılan sanal zenginliğin, yapay saadet zincirinin, körüklenen tüketim terbiyesizliğinin, şişirilen piyasaların bedeli ödenmektedir.

Balon yapan piyasaların sönmesi, piyasalarda köpüğün kaybolması, aktiflerin değersizleşmesi, fakirleşme duygusu, geleceğin belirsizliği hatta kötümser beklentiler, bu kez farklı yönde etki yapmış; gelir düzeyi yüksek ekonomilerde, tüketim harcamalarının azalmasına yol açmıştır. Ekonomilerde tam istihdama yakın bir düzeyde, arz - talep ya da üretim - tüketim dengesi kurulamamıştır.

Merkez bankaları, bu arada ABDde merkez bankası işlevi gören Fed, aşırı bir miyoplukla ya da olayı küçümseyerek gelişme yönünü, boyutunu görememiş veya neo-liberal para politikasının etkisiyle faiz oranlarında ufak ayarlamalarla dengenin sağlanabileceği sanısına kapılmıştır. Faiz indirimlerinin ertesinde, finans sektöründeki jöleli saçlı olarak nitelendirilen gençlerin gayreti ile menkul kıymet borsalarının biraz kıpırdanması, “piyasalar yükselişe geçti yorumları; ekonomiden, banka ve sınai kuruluşlarından gelen olumsuz haberlerin etkisiyle kısa sürmüş, borsalar zikzaklar çizerek düşme eğilimlerini sürdürmüşlerdir. Faiz indirimlerinin, dengelerin sağlanmasında etkisiz kaldığı bir daha kanıtlanmıştır.

Faiz indirimleri ile, kötümser beklentilerin sürdüğü, yapay şişkinliklerle dengesi bozulmuş piyasalarda değer kayıplarının da sürdüğü bir dönemde tüketim ve yatırım harcamalarının arttırılmasına olanak yoktur. Talep yetersizliği, ancak kamu harcamalarının arttırılması, işsizlik korkusunun yenilmesi, güven ortamının sağlanması ile giderilebilir. Vergi indirimleri ile tüketimin canlandırılması, yine yanıltıcı, ters sonuç verecek bir öneridir. Kamu harcamaları arttırıldığında, bunun tamamı vergi gelirleri ve fonlarsa, belli koşullarda, denge bütçe çarpan etkisi 1dir. Başka bir deyişle nominal ulusal geliri arttırır; aylak kapasiteyi de harekete geçirerek, istihdam yaratmanın yanı sıra reel ulusal geliri de arttırır...

Şirket, banka kurtarma, vergi indirme, faizi düşürme ile, krizden kısa sürede çıkış sağlanamaz. Kuşkusuz yanlış politikalar da izlense kriz gecikmelerle de olsa sona erer, ancak topluma maliyeti çok ağır olur.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları