Cumhurbaşkanı’nın meşruiyeti

12 Haziran 2015 Cuma

7 Haziran seçimlerinde, sandıktan çıkan mesaj Tayyip Erdoğan’ın konumunu gündemin ön sırasına oturttu. Artık ufukta belirmiş olan koalisyon görüşmelerinin baş konusu Tayyip Erdoğan’ın eşine dünyanın hiçbir yerinde rastlanmayan konumu oldu.
Kimi bunun tartışılmasını normal görüyor, kimi karşı çıkıyor.
Nitekim, AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal önceki gün yaptığı açıklamada, son seçimlerden yüzde 41 oranında oy almış olarak çıkan AKP’nin hiçbir şekilde 10 Ağustos 2014 seçimlerinde yüzde 52 oy alarak seçilmiş olan Cumhurbaşkanı’nın meşruiyetini tartışma konusu etmeyeceklerini söylemiş.
Mahir Ünal galiba sapla samanı birbirine karıştırmış.
Her şeyden önce, olaylara soğukkanlı yaklaşan kimse AKP’nin aldığı yüzde 41 oyla seçimden birinci parti olarak çıktığını yadsımıyor.
Evet, seçimlerden AKP’nin birinci parti olarak çıktığı, nasıl yadsınamaz ise seçmenin ona tek başına iktidar yetkisi vermediği de o kadar yadsınamaz.
Cumhurbaşkanı’nın konumunda da durum aynıdır.
Dikkat buyrulursa kimse, Tayyip Erdoğan’ın 10 Ağustos 2014’te, Cumhurbaşkanı olarak seçildiğini yadsımıyor.
Kimse makamın meşruiyetini tartışmıyor.

***

Evet, Tayyip Erdoğan anayasanın 102. maddesine dayanarak seçilmiş olan cumhurbaşkanıdır. 101. madde gereğince tarafsızdır ve 105. madde gereğince de sorumsuzdur.
Ancak bir nokta daha var. 10 Ağustos, 2014 de Tayyip Erdoğan Türk halkı tarafından yüzde 52 oyla, cumhurun başı olarak seçildiği zaman, istediğini yapsın, astığını assın, kestiğini kessin diye seçilmedi. Tayyip Bey seçildiği gün kendisine halk sübyan mektebi hocasına sunulmuş sabi sübyan gibi “eti senin kemiği benim!” diye teslim edilmedi...
Tayyip Erdoğan’a 10 Ağustos 2014’te, cumhur vekâlet verdi.
Ve bunu yaparken de verdiği yetkinin sınırlarını ayrıca da süresini belirtti.
Zaten demokrasilerde sistem böyle işler, halk kendi adına devletin erkini kullanacaklara vekâlet verir, bu vekâletin sınırları ve süresi, anayasa denen temel metinde belirtilmiştir.
Tayyip Bey’e verilen vekâletin süresi de sınırları da anayasanın 101. ve 104. maddelerinde belirtilmiştir.

***

Bu yetkiler üç aşağı beş yukarı bütün klasik parlamenter sistemlerde aynıdır.
Türkiye’de, 12 Eylül Anayasası yürürlüğe girdiğinden bu yana, yetkilerde bir değişiklik olmamıştır.
Değişiklik yalnızca, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi hükmünü getiren 101 ve 102. maddelerde olmuştur.
Ama bu değişiklik sistemin parlamenter niteliğini değiştirmemiştir. Benzer durum, yani Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesine rağmen sistemin parlamenter kalması hali, Avusturya, Belçika, Danimarka, İzlanda, Hollanda, Norveç, Avustralya ve Japonya için de geçerlidir.
Bu ülkelerde, cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmekle birlikte, sistem parlamenter olduğundan cumhurbaşkanının yetkileri semboliktir.
Bu durumda, sözü edilen ülkelerin cumhurbaşkanlarından hiçbiri Başbakan’a veya yüksek mahkeme başkanına “hele sen şöyle bir kenarda dur bakayım beni halk seçti!” diyemez.
Çünkü cumhurbaşkanını nasıl halk seçmiş ise başbakanı da halk seçmiştir. Ve cumhurbaşkanı nasıl milli iradeyi temsil ediyorsa, yüksek mahkemenin başkanı da aynı şekilde milli iradeyi temsil etmektedir.
Burada, erk yasal yetkiden kaynaklanmaktadır, yoksa o makama nasıl seçilindiğinden değil.
Seçilen kişi, isterse cumhurbaşkanı olsun, seçiminin meşruiyetine rağmen, anayasanın ve yasaların kendisine verdiği yetkinin sınırlarını taşıyorsa, meşruiyetini de yitirmiş oluyor demektir.
Bu seçimin en önemli yanı, bu gerçeğin seçmen tarafından Tayyip Erdoğan’a yüksek sesle hatırlatılmış olmasıdır.
Bu durumda her koalisyonun ilk işi de buna göre davranmak olacaktır, olmalıdır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları