Rüzgâr eken...

18 Haziran 2015 Perşembe

Suriye sınırındaki yürek paralayıcı sahneleri TV ekranlarından izliyor musunuz? Hoş, oralara kadar gitmeye gerek yok. Türkiye’nin her yanında, Suriyeli göçmenler dramı yaşanıyor.
Türkiye’ye göçmüş Suriyelilerin arasına kim bilir ne kadar IŞİD’li karışmış durumda? Konunun uzmanı Hüsnü Mahalli dünkü Cumhuriyet’te yayımlanmış söyleşisinde aynen şöyle diyordu:
- Türkiye’deki 1.5 milyon Suriyeli arasında 200 bin uyuyan hücre var. 20 yıl sonra 50 bin IŞİD’li karşınıza çıkarsa ne yapacaksınız?
Evet, IŞİD artık içimizdedir.
Şu anda sınırda durum vahim, ölümden kaçanlar sınırları zorluyor, insanlar IŞİD ile PYD-PKK arasında sıkışıp kalmış durumdadırlar. Etnik temizlik politikası yürürlükte.
Bütün bu gelişmeler Tayyip Erdoğan- Ahmet Davutoğlu politikasının sonucudur.
Baskıcı Esad rejimini yıkıyor, ülkeye demokrasi getiriyoruz bahanesiyle Suriye’nin istikrarsızlaştırılması ve etnik mezhepsel parçalara ayrılarak parçalanması politikasının baş destekçisi Tayyip Erdoğan, yangına körükle gitmiştir.

***

Erdoğan-Davutoğlu ikilisi, gidici olduğunu sandıkları (oysa olaylar hiç de öyle olmadığını gösterdi) Esad’ı tasfiye için, karşıtlarına ve bu arada IŞİD’e binlerce TIR dolusu silah ve malzeme gönderdiler, militanlar kevgire dönmüş sınırlardan ellerini kollarını sallayarak geçip gittiler, yaralananlar Türkiye’de tedavi gördüler.
Suriye’nin istikrarsızlaştırılması ve parçalanması yolunda yapılan bütün yardımların, Türkiye aleyhine sonuçlar yaratması ve dönüp sınırlarımızdan içeri terör olarak sızması kaçınılmazdı.
Nitekim öyle de oldu.
Suriye’nin parçalanması, bölgede etnik ve mezhepsel ayrışmaların keskinleşerek, bu temele dayalı yeni sınırların oluşması, bir yandan etnik temizlik politikalarnın yürürlüğe girmesine, öte yandan terörün bölge çapında yayılmasına, bir de Kürt sorununun yeni boyutlara ulaşmasına yol açacaktı.
Olayları kendi çıkar hesaplarıyla başlatan ABD, zamanla bu politikanın öngördüğünün aksine kendi çıkarına olmadığını görüp uyanmış ama Erdoğan-Davutoğlu diplomasisi yanlış yaklaşımını sürdürmeye devam etmiştir, hâlâ da vazgeçmeye niyetli görünmemektedir.
Erdoğan’ın bu politikasının altında bölgeye ihvancı mezhepçi yaklaşımı yatıyor.

***

İhvancılık, bunların öylesine iliklerine işlemiştir ki, Suriye sınırında baskıların arttığı, TSK’nin önlemlerini birbiri ardına yürürlüğe koyduğu, etnik temizliğin doruğuna vardığı ortamda, hükümetin en büyük dış politika kaygısı, Mısır’daki askeri dikta yönetiminin Mursi hakkında verdiği yeni idam kararıydı.
Dünyanın en netameli bölgelerinden birinde yer aldığının her zaman bilincinde olan Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk’ün yurtta barış, dünyada barış şeklinde ifade edilen politikası gereği, bölgedeki gelişimlere hep laik bakış açısıyla yaklaşmış, yıllarca bölgeyi saran tehditlerin dışında kalmayı bu şekilde başarmıştır.
Bu politika hoş ve boş bir slogan değil, Osmanlılar zamanından beri edinilen tecrübelerden çıkarılan bir sonuçtu.
Cumhuriyet’in bütün kurumlarını ve ilkelerini tasfiyeyi şiar edinen ve bu misyonla işbaşına gelen, Tayyip Erdoğan, yurtta barış dünyada barış politikasının yerine, yurtta mezhep, dünyada mezhep ilkesini koyunca, Ortadoğu’da her mezhepsel takışma ve çatışmaya maydanoz olarak, Türkiye’yi bugün karşı karşıya bulunduğu tehditlere açık hale getirdi.
Erdoğan rüzgâr ekti, bugün Türkiye fırtına biçiyor, ne yazık ki daha da biçecek.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları