Bizim sığınmacılarımız..

24 Haziran 2015 Çarşamba

Hollywood filmi değil, dünyada hakiki bir kâbus yaşanıyor. Dünyada 230 milyondan fazla insan hareket halinde. Yerini yurdunu bırakıp yabancı diyarlarda çoğunlukla “arzulanmayan misafirler” olarak yaşam mücadelesi veriyorlar. Gelişmiş ülkelerin, özellikle Avrupa’nın kapılarını zorluyorlar. Bütün bunların müsebbibi en başta iç çatışmalar, siyasi baskılar, basiretsiz siyasetçiler, ekonomik sorunlar ve iklim değişikliği… Gelişmiş dünyanın da, etkinlik ve kaynak mücadelesiyle bu kâbustaki dahli büyük.

***

Türkiye’nin de adı artık küresel çapta sığınmacı akınıyla anılır oldu. Ne acıdır ki, 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’nde BM temsilcileri etkinlikleri için ülkemizi seçti. Zira Türkiye en büyük sığınmacı akınına uğrayan ülke. Gelişmiş dünya, sınırlarının çok uzağındaki diyarlarda izlediği siyasetin bedelini “insan akınına” uğrayarak ödüyor. Biz ise 900 km’yi bulan sınırımızda, “ekilmesinde büyük katkımız olan yangını biçiyoruz” maalesef.

***

Dört yılın sonunda 2 milyon Suriyeli sığınmacımız var. Adına “açık sınır” denilen ve “rejim değişikliği dizaynının aracı” kılınan sığınmacı politikasının maliyeti bu. Büyük siyasi, insani ve vicdani sorumluluğumuzu idrak etmek için “nereden nereye geldiğimize” bakmamız gerekiyor.

***

BM İyi Niyet Elçisi olan Hollywood yıldızı Angelina Jolie geçen hafta sığınmacı sorununa dikkat çekmek için yine Türkiye’deydi. Kendisi, 2011 Haziran’ında Türkiye’nin “derin öngörüsüyle” ön hazırlığını yaptığı sığınmacı kamplarının “promosyonunda” rol oynamıştı.
Anımsayın, Suriye’de 18 Mart 2011 olarak verilen isyanın başlangıç tarihinden bir ay sonra 29 Nisan 2011’de sınırdaki Türkmen köylerinden 252 kişi Türk bayrakları ve “Türkler gibi yaşamak istiyoruz” sloganlarıyla Hatay’ın Yayladağı sınırındaki tel örgüleri aşıp gelmişti. Bu durum dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Konya ziyaretini yarıda kesip bir gün sonra, yani 30 Nisan’da Ankara’da “sığınmacı zirvesi” düzenlemesine yetti. Suriye vakası 6 Haziran’da Cisr üş Şuğur’da 120 Suriye askerinin katledilmesi sonrası yönetimin silahlı gruplara karşı giriştiği operasyonlarla birlikte haziranda Türkiye’ye gelen sığınmacı sayısı 1300’leri buldu. Türkiye, Yayladağı’nda basın masası oluşturmuş, yabancı basın bölgeye akarken Angelina da Altınözü’nde kurulan çadır kentte mültecilerle kucaklaşmıştı…

***

Türkiye hükümeti “derin öngörüsüyle” ortaya 3 aylık eylem planı koydu. Sınırda “güvenli bölge” oluşturulması taa o vakitler gündeme alındı. Olay Körfez Savaşı gibi devasa sarsılışlarla eşdeğer tutulurken, beklenti 500 bin -1 milyon insanın gelmesiydi. Bu aslında Ankara’nın Suriye’deki yönetime biçtiği ömürle alakalıydı. Nasılsa rejim değişikliği sonrasında dönerlerdi!
İronik olan üç ayın sonunda toplam sağınmacı sayısı 15 bin 731 olmuş, bunların yarısı geri dönmüştü. Türkiye övgüyle bahsedilip özendirilen kamplarla, “uluslararası müdahaleyi zorunlu kılan insani facia” görüntüsü oluşturma “başarısını” sergilemişken, gazeteciler Davutoğlu’na, “Neden gelmiyorlar”, “Neden dönüyorlar” diye sormaktaydı… Adeta “sığınmacı duasına” çıkılması psikolojisi hâkimdi.

***

İlerleyen aylar bütün bu soruları anlamsızlaştırdı. 2012’den itibaren körüklenen çatışmalarla hakiki bir sığınmacı krizimiz vardı artık. Türkiye’nin “misafir” mefhumu ortaya atılarak ve “geçici koruma statüsü” verilerek BM denetimine sokmadığı sivil kampların yanı başına kurulan “askeri kamplarla”… “Açık sınır” politikasını komşu ülkede rejim değişikliğinin aracı kılmakla… Suriye’nin “iç sorununu”, Türkiye’nin “iç sorunu” kılmakla…

***

İşte hafızamdan hiç çıkmayan Davutoğlu’nun “Bütün Suriye gelse alırız” mealindeki sözüdür. Yangını söndürmeye çalışmak yerine büyük insan kitlelerini yerinden yurdundan edecek politikaların böylesine bir “tutkuyla” sunulması karşısında kapıldığım dehşet hissini asla unutmam. Yerinden yurdundan olmuş insanları savaş politikalarının aracı kılan bir iktidarın sorumlusu hepimiziz. Bu sebepledir ki, ülkemizde bir lokmaya muhtaç yaşayan her Suriyeliden biz sorumluyuz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

ABD’de darbe tehdidi 7 Eylül 2018
Zaharçenko darbesi 5 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları