O anı kimse bildiremedi

28 Haziran 2015 Pazar

Sevgili,
Cumhuriyet Vakfı İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, Cüneyt Arcayürek’in ölümünden sonra verilmek kaydıyla bıraktığı mektubunun bir bölümünü paylaştı. Ben de seninle paylaşıyorum:
“Uzun yolculuğa hazırlandığım sırada bu mektubu yazıyorum.
(...) Tanıyana, tanımayana, dosta düşmana selamlar.
Eyvallah
Son yazı başlığım:
Yaş 87 yolun sonu eder!”
Anlaşılıyor ki, Cüneyt Arcayürek, son yolculuğuna, ne olacağını bilerek hazırlıklı çıkmış. Bunu belli eden son mektubu tüyler ürpertiyor.
François de Chateaubriand’ın anıları “Mezar Ötesi Anılar” başlığını taşır. Öldükten sonra yayımlandığı için verilmiştir bu başlık, tıpkı Arcayürek’in son mektubu gibi.
Mektubu okuyunca, onun son anlarında neler hissettiğini merak ettim, içim burkuldu.
Her öğrendiğini haberleştirmek tutkusu içinde yaşayan Cüneyt Arcayürek bilmem o kaçınılmaz son anı da haberleştirmek istemiş midir?
Onunla birlikte, katıldığım bir gezide bir kez daha gördüğüm bir gerçek var ki, o da habercilikte, haberi öğrenmek kadar, ulaştırabilmenin de yaşamsal olduğudur.

***

1976 yılında, Türkiye’de Milliyetçi Cephe Hükümeti’nin işbaşında olduğu, CHP’nin ana muhalefet görevini yüklendiği bir sırada, Bülent Ecevit bu sıfatla bir Sovyetler Birliği gezisi yapıyordu.
Hatırladığım kadarıyla geziye, Vatan gazetesi adına Aziz Nesin, Anka Ajansı adına Altan Öymen, Hürriyet gazetesi namına Cüneyt Arcayürek, Sabah gazetesini temsilen Ertuğrul Akbay, Cumhuriyet adına da ben katılıyordum.
İstanbul’da Arcayürek ve Altan Öymen’i gözden kaçırmamam konusunda beni uyarmışlardı. Bu ikisi her an insanı atlatabilirlerdi. Zaten yolculuk başlayınca görmüştüm ki, yılların meslektaşı bu iki dost da birbirlerini bir an için, tuvalette bile olsa, gözden kaçırmamaya büyük özen gösteriyorlardı.
Aslında Sovyetler’de, ana muhalefet diye bir kurum olmadığından, gezide fazla önemli bir şey de olmuyordu. Yine de ufak tefek bir iki gelişmenin en önemlisini de Arcayürek ya da Öymen değil de, Sovyetler’de yediden yetmişe herkesin bildiği bir kurum olan Aziz Bey, onun da kulağıma fısıldamasıyla ben öğrenmiştim.
Öğrenmiştim de, Sovyetler Birliği’nden telefonla, teleksle bağlantı kurmak, (o zamanlar cep telefonu ve internet yok) başlı başına bir olaydı.
Haberi Aziz Bey’den alıp iki ustayı da atlatmıştım. Ama bunun bir anlam ifade edebilmesi için haberin geçilmesi gerekiyordu. Yoksa geçilmeyen haber, haber değildi.
Neyse bir şekilde geçtim haberi.

***

Sonradan öğrendim ki, Alman DPA Ajansı’nın muhabri olan Altan Öymen, aldığı haberleri Moskova’dan daha kolay olan Almanya’yı bağlatarak geçmişti.
Uyanık Ertuğrul Akbay, Intourist’in başımıza koyduğu güzel mihmandarın aklını çelip kendi pasaportunu alarak, haberleriyle birlikte (aslında elinde dişe dokunur bir haber de yoktu) bizden önce Türkiye’ye uçmuştu.
Dönüş yolu boyunca Cüneyt Arcayürek’in içi içini yedi.
Nasıl olmuşsa, olmuş haberciliğin üstadı, haberlerinin hepsini geçememişti?

***

Cüneyt Arcayürek’in son anına kadar bilincinin açık olduğu söylendi.
O son anı, son haber olarak, yine de geçemedi, geçebilemezdi.
Şimdiye kadar hiç kimse, o anı bildiremedi. Bütün yaşamı boyunca büyük olaylar haberleştirmiş olan haberciliğin üstatları bile...
Ölüm anını bildirmek imkânsız. Evet herkesin ölümü kendine.
Doğrusu, o anın nasıl olacağını ben de çok merak ediyorum ama içimden bir ses şunları fısıldıyor:
- Acele etme şapsal, nasıl olsa yakında öğreneceksin!
Evet öğreneceğim de ne olup bittiğini kavrama fırsatım da olacak mı?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları