Hikmet Çetinkaya

Caretta’ların ve gazeteciliğin ölümü...

01 Temmuz 2015 Çarşamba

Deniz yıldız yağmurualtındadır... Ay ışığıderin lacivert sularınüzerine vurmuştur...
Aylardan haziran!
O anda aklınıza bir şiir gelir, bir aşk masalı. Bu arada gökten ateşi çalıyordur biri. Ve o bir şişeye kapatıyordur bu denizi.
Hakan Kara’nın “Caretta’yı öldürmek” başlıklı yazısını okuyunca bir duygu ırmağının akışını, denizi, martıları; Dalyan İztuzu, Adana Akyatan’ı anımsadım...
Denizkaplumbağalarının ay ışığında kumsalda yürüyüşlerini...
Kumsalda açtıkları çukurlar, oraya bıraktıkları 80-100 yumurta...
İki ay sonra o yumurtalardan çıkan yavru kaplumbağaların, hayata “merhaba” demek için denize koşmaları.
Hakan Kara, çok iyi bir çevrecidir...
Ben Hakan’dan çok şey öğrendim çevre konusunda...
O yavru kaplumbağaları Hakan’ın sayesinde tanıdım otuz yıl önce Dalyan’da.
Paytak paytak yürüyen yavru kaplumbağalar, onların gülümseyişi, hayata tutunmak için direnişleri...
Gönüllü çevreciler olmasa caretta’ların soyu çoktan tükenirdi...
Ay ışığında yürümek ve yaşama tutunmak.
Yumurtadan çıkan denizkaplumbağaları hayata tutunmak için çabalarlar. Çünkü onları izleyenler vardır. Kuşlar, yengeçler, tilkiler o yavruları yemek için nöbet tutar.

***

Yumurtadan çıkan yavruların çok azı hayata tutunur, Ege’nin, Akdeniz’in lacivert sularından okyanusa doğru yol alır.
Sessiz ölümün adı onlara yakışır!
Kimileri denizde zıpkınla, kimileri başı taşla ezilerek öldürülür.
Bir vahşet!
Denize ulaşan yavrular binlerce kilometrelik o derin lacivert sularda dolaşacaklar, kendi sevdalarını, umutlarını yeşerteceklerdi.
Cebelitarık Boğazı’nı aşıp okyanuslara çıkacaklar; büyüyecekler, dişi olanlar yumurtalarını bırakmak için doğdukları kumsallara yolcuğa çıkacaklar.
Denizkaplumbağalarının ataları bu yolculuğu 100 milyon yıldır yapıyor...
Gönüllü çevreciler 1986 yılından bu yana onları koruyor...
Hayatın zorlukları, yıldız yağmurları...
Rein Bloem’in dizeleri: “bir başka yer olmayan burası yoktur nesneler başlangıçlarında ölürler ve yeniden doğarlar sonsuza kadar

***

Caretta’lar, insanlar ve biz gazeteciler...
Hepimiz için ateşin ve dolunun parmakları gibidir hayat!
Bir çalgıcının parmaklarıdır zaman zaman!

Belki bir deniz, ırmak kıyısında, derin vadilerde, büyük kentlerde, ne bileyim Munzur Ovası’nda, Kaçkarlar’da...
Keskin ağızlı bir hayat!
Anılar...
Acılar... 
Hüzünler... 
Sevinçler... 
Arkadaşımız Doğan Satmış Bir İşsizin Günlüğü” kitabında (Doğan Kitap) hayatın sayfalarında bir gazetecinin işsizlik günlerini anlatmış... 
Bir dönemin “Dördüncü Kuvveti”ni yani gazeteciliği, işten atılmayı, avare günleri... 
Kitabın her sayfasında bir anı var, hayattan bir parça... 
Bir dilim ekmek gibi
Basının düştüğü acıklı hali... Bir bakıma gazeteciliğin ölümü... 
Gazeteyi gazeteciler mi yapar, gazete patronları mı sorusu! 
Acılı, hüzünlü zaman zaman düşündürücü, gülümsetici bir öykü. 
Artık gazeteciler caretta’ların ölümüne benzeyen bir hayatın içinde mi? 
Doğan’ın şu saptaması: 
İşsiz, dilsiz, habersiz...” 
Kitabı okuyunca ben şöyle dedim: 
İyi ki Cumhuriyet var!” 
O sırada telefon çaldı, çok eski bir yazar arkadaşım, şöyle diyordu: 
Çok iyi bir gazetecilik yapıyorsunuz, kutlarım sizi!
Yanıtım şöyle oldu: 
Kaptan Can Dündar’ı, yazıişlerindeki arkadaşları, servis şeflerini, Ankara, İzmir bürolarını muhabirleri, editörleri, tüm çalışanları kutla.” 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları