Kös Dinleyenlerin Ülkesi...

02 Ocak 2009 Cuma

Eski yılın son, yeni yılınsa ilk günlerinde yaşanan insanlık dramı, bütün yönleriyle tam bir tavşana kaç, tazıya tutpolitikasını yansıtıyor.

Kimileri, İsrailin sivillere yönelik füzeli, bombalı saldırılarına kızarken HAMASın elinin güçlenmekte oluşundan da memnunluk duyuyor. Kimileri de sorunu, Müslüman-Musevi çatışmasına indirgemek için çaba harcıyor. Ortadoğuda yaşanan her olumsuzluk gibi bu karmaşa da Türkiyeyi yakından ilgilendiriyor.

Ancak yanıtlanması gereken sorulardan biri de Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine niçin seçildi?sorusu olmalı.

Başbakan, Birleşmiş Milletlere harekete geçmesi için çağrı yapıyor. Ve bununla yetiniyor.

Oysa, onca (hadi rüşvet demeyelim) hediye ve ödüne karşılık adı sanı pek duyulmamış devletlerden derlenen oylarla Güvenlik Konseyine üye olan Türkiye böyle mi yapmalıydı? Olağanüstü toplantı çağrısında bulunsak kötü mü olurdu?

Bu soruları yönelttiğim dış politika uzmanı meslektaşlarım Başvuramazdık kidiye başlayıp gerekçelerini özetlediler. Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliğimiz de pek çok ülkede olduğu gibi boş. Daimi temsilcilikte Cumhurbaşkanlığı baş danışmanı sıfatıyla bir emekli büyükelçi var. Onun da resmen imza ve temsil yetkisi yok!

Başarılı dış politikamızı anlatmak için başka söze gerek var mı?

***

Dün sabah arkadaşlarla yeni yıllaşırken 2009dan beklentiler de geldi. Bir arkadaşım dileğini şöyle özetledi: “2008’den kötü olmasın yeter.

2008 kötü bir yıldı ama umutlarımızı 2009’a aktarmamıza neden olan çabalar da yok değildi.

Kendilerine çılgın ihtiyarlarsıfatı yakıştırarak haksızlık yapan çılgın kıdemli gençlerde bunlar arasındaydı.

Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı (TEMA) Onursal Başkanı Hayrettin Karaca ile Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ, yıl içinde sürdürdükleri savaşımı, 24 Aralık 2008 günü Meclisin Çankaya kapısı önündeki eylemle noktaladılar.

Türkiyenin önemli tekstilcilerinden biri olan Hayrettin Karacayı yakasına yeşil yapraktan oluşan rozeti taktığından bu yana yakından tanıyorum. Aşınıp giden toprakların korunması, tarım arazilerinin amaç dışı kullanıma açılması, meraların ıslah edilmesi gibi yaşamsal konuların peşini bırakmayan bir savaşımcı olarak karşımıza çıkmıştı.

Muazzez İlmiye Çığ da Atatürkün bilime verdiği değerin somutlaştığı kızlarından biri.

Binlerce yıllık tarihi, insanların yaşamı ve inançlarıyla ilgili ayrıntıları da yok saymayan yaklaşımının sonucunu çok sayıdaki kitabıyla bizlere öğreten bir bilim kadını.

Benim için ayrıca, ayrıcalıklı bir yeri var.

Gençliğimizde dişe dokunur haber bulmak bugünkü kadar kolay değildi.

Vilayet - belediye muhabirleri, haber kaynaklarının ağzından diş çeker gibi haber çıkarmaya çalışırlardı.

Öyle günler olurdu ki tek satır haber çıkmazdı. Haber çıkaramamak da o yıllarda ayıplanırdı.

İşte böyle kısır günlerde İstanbul Arkeoloji Müzelerinin yolunu tutardım. Muazzez Hanım, o günlerin sorunlarına benzer sorunların, geçmişte de var olduğuna ve çözümünün de dile getirildiğine ilişkin bir tableti mutlaka bulurdu. Ben de özgün bir haberle gazeteye dönmenin mutluluğunu yaşardım. Yani Sayın Çığ o gün benim kurtarıcımolurdu.

Aradan yıllar geçti ama ne Karaca ne de Çığ değişti.

Bugün de laik Türkiyenin maddi ve manevi değerlerinin korunması için çaba göstermeyi sürdürüyorlar.

TBMM önündeki sembolik oturma eylemlerinde, yanlarına yerleştirdikleri panolara yazılı olan Tarım alanları satılamazve Şehit kanlarıyla sulanmış vatan toprakları satılamazsöylemlerini zihinlere kazımış oldular.

Biz mehter takımını ve dolayısıyla kösdenilen büyük davulları yılda birkaç kez dinlediğimizi sanıyoruz.

Oysa görülüyor ki ülkemizi sürekli kös dinleyenler yönetiyor.

[email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları