Özgür Mumcu

Karanlık günler

01 Ağustos 2015 Cumartesi

Din siyasette, hele Ortadoğu siyasetinde müthiş kullanışlı. Siyasi bir kriz çözülemediğinde ya da çözülmek istenmediğinde en kolay çıkış yolu işi Allah’a havale etmek.
Fakat bunu yapan siyasetçi olunca iş “Allah büyük” diyerek tevekküle sığınan bir dindarın yaklaşımıyla aynı olmuyor.
İktidar açısından hikâye fena gitmiyordu. İçeriği belirsiz açılım karşılığında başkanlık gelecekti. Açılım İslam harcıyla ilerleyecekti.
Öcalan, Nevruz mektubunda “1000 yıllık İslam bayrağı altında” yaşamaktan bahsediyordu. Demokratik İslam kongreleri toplanıyor, ilk kongrenin açılışını Öcalan, “Mümin kardeşlerim” diye selamlıyordu. Selamlama mektubunda “İslami ümmet anlayışı öz itibarıyla ulus devletçilikle asla bağdaşmaz” denerek aynı zamanda iktidarın nüvesindeki İslamcılığa göz kırpılıyordu.
Göz kırpmalar karşılıklıydı. Bugün Meclis’te HDP milletvekillerine “Bir kadın olarak konuşma” diye bağıran Bülent Arınç, o vakitler televizyon ekranlarında BDP’li bir milletvekilinin Diyarbakır Cezaevi’nde gördüğü işkencelerden bahsediyordu.
Bugün Demirtaş’ı dağa davet edenler o gün Arınç aracılığıyla “Ben olsam ben de dağa çıkardım” demekteydi.
Hatta Öcalan’ın lise öğrencisiyken şimdinin MHP milletvekili, dönemin Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz ve Medine’de mühendislik yapan Yakup İnce ile arkadaş olduğu anlatılıyordu. Beraber namaz kıldıkları, Öcalan’ın aslında özünde nasıl iyi bir Müslüman olduğu anlatılıyordu. Hatta, Yakup İnce, bir gün Nur sohbetine gelmek isteyen Öcalan’ı nasıl ders çalışsın diye geri çevirdikleri için pişman olduğundan şu sözlerle bahis açıyordu:
“Eğer o gün onu, Nurcuların davetine çağırsaydım, Nurcular onu bir daha kimseye kaptırmazlardı.”
Bütün bunlar da cemaate yakın bir televizyon kanalında açıklanmaktaydı.
Sonra ne olduysa oldu. Suriye’de yatırım yapılan cihatçı örgütler, IŞİD’in ani yükselişi ve Suriye’de PYD’nin kendine iktidar alanı açması bu İslami ümmet hikâyesini gölgeledi.
Erdoğan kendi ifadesiyle çözüm sürecinin istismar edilmesi sebebiyle seçimlerde zarar gördüklerini düşünmeye başladı.
HDP’nin içinde İslami unsurlar barındırmakla beraber Alevilerden gayrimüslimlere, sosyalistlerden LGBTİ hareketine kadar geniş bir yelpazeye yer vermesi ise dengeleri iyiden iyiye sarstı.
Kürtçe Kuran ve “Taksim’e Kâbe dediler” argümanlarıyla iktidar, dindar Kürtleri “İslam ümmeti” gerekçesiyle AKP’de tutmaya çalıştı. Büyük oranda başarısız oldu.
Akdoğan’ın dillendirdiği Cihangir meselesi, açılımda denenen “İslam ümmeti” söyleminin iflasına da bir isyan. İktidarı dinlemeyerek HDP’yi çoğulcu bir yapıyla oluşturmaya çalışan fikre büyük bir öfke var.
Akdoğan’ın iktidarın sopası yetmiyormuş gibi HDP’yi Öcalan’ın sopasıyla tehdit etmesinin de sebebi bu.
Şimdi Erdoğan Cakarta’da “Bizim tek derdimiz var: İslam, İslam, İslam” derken Bahçeli’nin koalisyon şartı olarak “Kuran’a el basarsanız, basarız” dediği günlere geldik.
Erdoğan’ın kimi Alevi çevreleri mezhepsel sebeplerle “ateist, terörist örgütlere” destek vermekle itham etmesi de not edilmeli.
İktidar, açılımda işe yaramayan İslam kozunu, bu defa kitlesini elde tutmak, Saadet oyları ve MHP desteği için yine kullanıyor.
PKK’nin şiddete devam etmesi ise sadece iktidarın MHP’den alacağı desteği kolaylaştırmaya yarayacak.
İktidar dümeni tamamen Türk-İslam sentezine kırmış durumda. Şuurlu ya da şuursuz bu dümenin suyuna giren her kesim daha karanlık günlerin sorumlusu olarak anılacak.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları