Hamasetin dibi...

03 Ağustos 2015 Pazartesi

Biz bu edebiyatı iyi biliyoruz. Vaktiyle “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne...” diye başlayan cümleler işitirdik. Lakin artık geçmişe ne hacet! Son beş senede Cumhuriyet tarihi boyunca olmadık düzeyde hamasete maruz kaldık... Bugün Cumhurbaşbakanı’nın “Tek Çin” siyasetine desteğinde ifadesini bulan anlı şanlı Pekin ziyareti, halimizin son tezahürü. Türkiye’nin Uygur Türklerini utangaç biçimde “terörle” ilişkilendirir pozisyona düşmesinin sebebi hikmeti aşikâr: “Hamasetle peynir gemisinin yürümemesinden”...

***

Hamaset düzeyini iki örnekle anımsayalım...
Kasım 2013’teki AKP Grup toplantısında malum şahsın “Myanmar’daki şehitliğimizin keşfi” ile başlamış, “Ahıska Türklerine biz sahip çıkıyoruz. Biz bu arada Urumçi’ye giden ilk Türk Cumhuriyeti Başbakanı olduk. Kırım Tatarlarının elini tutan biz olduk...” ile devam etmişti. Hızını alamayıp “Zagreb’den Saraybosna’ya, Belgrad’dan Üsküp’e, Beyrut’tan Erbil’e, Bağdat’tan İslamabad’a, Melbourne’den New York’a kadar her yerde Türkiye var...” dedikten sonra “en sıkı milliyetçi biziz” yarışında, “CHP, MHP sabah akşam andımızı okurken biz Marmaray’ı açtık. Biz Batı’da Kızılderili kabilelerine, Doğu’da şehitliklerimize el uzatıyoruz”a dönüşüvermişti.
“Dün dündür..” denilecek gibi de değil. 7 Haziran 2015 seçim hezimeti sonrası AKP’nin atanmış başbakanının ağzından “dava”, “Mogadişu’da, Üsküp’te, Mısır’da, Suriye’de, Suriye’nin özellikle kurtarılmış bölgelerinde bayram namazında Türkiye’ye dua edilmekte olduğunu...” işitmemizle ortaya serildi. Şöyle ki: “Her bir Bosna Hersekli kendini İstanbullu, her bir Srebrenitsalı kendini Türkiye vatandaşı gibi hisseder. Çünkü bilirler ki, eğer onların gözünde bir damla yaş olmuşsa, o yaşı silecek olan Anadolu çocuklarıdır, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir, AK Parti hareketidir.”

***

Derdiniz; insan hakları, demokrasi değilse, salt çıkar tanımlı ideolojik dünyanızda hamasi nutuklarınızla 180 derece döner durursunuz. Real-politik argümanlara başvurmak için dahi asgari “tutarlılık kırıntısı” gerektiğinden bihaber zihniyet dışında kimseleri kandıramazsınız. İşin görünümünün özeti “Bütün dünya hin, ben de hinoğlu hin..” oluverir.

***

Peki Uygurlar bunun neresinde? 2010 Urumçi isyanı sonrası Türkiye-Çin arasında “gelen gidenin ezip geçtiği köprü” oluverdiler. Beş senede Rabia Kader “ABD uydusu” ilan edildi, bir vize çok görüldü. Memleketimizde “özerklikten” bahsetmek “ihanet sayılıyorken”, Çin’in özerk bölgesinin etnik kimliklerinden ötürü ayrımcılığa maruz kalan vatandaşları olarak Uygurların statülerini güçlendirmek için rasyonel hiçbir adım atılmadı. Son olarak Ramazan ve oruç yasağı hamaseti altında “meze yapıldılar”. Taa ki Pekin, Güneydoğu Asya’daki Türk misyonlarının “Uygurları kimliklendirme” adı altında “insan kaçakçılığı” ile itham edinceye kadar... İşin ucunda hızlı tren projeleri, füze savunma ihaleleri, Çin yatırımları varken, ne beklersiniz? Malum şahıs gider, “ilişkileri bozmak isteyen kötü niyetlilere” set çeker, “Çin içinde yahut dışında Çin’in toprak bütünlüğüne karşı bir kriminal terör eylemini Türkiye’nin kabullenmesinin mümkün olmadığını” vurgular. Doğu Türkistan İslami Hareketi’nin (DTİH) zaten “terör örgütü” kabul edildiğinin altını çizer. Uygurların payına ya sürgünlük olmak ya da malum odaklar aracılığıyla Suriye’deki cihatçı pazarına sunulmak kalır.

***

Malum şahısların hamasi cümlelerinden, Türkiye’nin “yurtdışındaki Türkler ve akraba halklara” dair politikalarındaki fiyaskonun boyutlarını anlayın. Irak ve Suriye’de Türkmenler, Türkistan’da Uygurlar, Kırım’ta Tatarlar, Bulgaristan ve Yunanistan’daki Türk azınlığa bakmak yeter. Onlar da Çarşamba yazısına...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

ABD’de darbe tehdidi 7 Eylül 2018
Zaharçenko darbesi 5 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları