Esra Erol-İzdivaç A.Ş.

09 Ağustos 2015 Pazar

“Yuva yapmak” sözünün mecazen “canına okumak” anlamında da kullanılması, Esra Erol fenomeni düşünüldüğünde ne kadar manidar bir durum arz etmekte!..

Erol 5 yıl çalıştığı ATV’den 2013’te FOX’a geçerek “altın yumurtlayan tavuk” olan izdivaç programını (“Esra Erol’la Evlen Benimle”) 2 yıl orada sürdürüp şimdi tekrar eski kanalına döndü. Birkaç gün önce dolaşıma sokulan tanıtım filminde kanal, bunu “yuvaya dönüş” olarak değerlendiriyor. Bu çerçevede dönen reklamın şarkısında da Erol, “Yuvasına döndü yuva yapmaya” diye takdim ediliyor. Kulak verelim:

“Yuvasına döndü yuva yapmaya//Özledik az kaldı buluşmaya//Hafta içi her gün ATV’de//Esra Erol’da…”

Herhalde bilmeyen kalmamıştır, ATV ile bu “vuslat”ın karşılığı ayda 1 milyon 100 bin lira! Esra Erol bu parayı her ay alacağı gibi programın yapımcılığını üstlenen eşi Ali Özbir de aynen ayda 1 milyon 100 bin lirayı cebine koyacak. Program, Türkiye televizyon tarihinin en yüksek bütçelisi olma rekorunu da elde etti böylece…

Karı-koca Özbir’lerin kazancını “izdivacın bereketi”ni örnekleme yolunda veri alanlar çıkar mı bilmiyorum; bunu birazdan tartışacağım. Ama buradan televizyon sektörümüzde artık bir yeni “dev”in ortaya çıkışına doğru yolun açıldığı yorumu rahatlıkla yapılabilir. Esra Erol’un eşi ile birlikte yükselişi, bana Acun’un yükselişini de çağrıştırıyor biraz…

Ayrıca bir ara Esra’nın programı için TV 8’le anlaşma yolunda dedikodu mahiyetinde haberler de çıkmıştı. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz mı? Belki Acun, aynen kendisi gibi, yapımcılıktan televizyon sahipliğine doğru gidebilecek bir rakip yükselişi öngörüp bir şekilde “soğurmak” istemiş midir, ne dersiniz?!

Elbette bunlar, bizim tatlı spekülasyonlarımız. Ama spekülasyonu bırakıp bazı somut değerlendirmelerde bulunmak gerekirse denilebilir ki bir izdivaç programından bir “izdivaç şirketi”ne doğru gidişe şahit oluyoruz Esra Erol’un muhterem “zevc”i Ali Özbir’le birlikte sergilediği ticari performansta. Ve izdivaç şirketi tabirimiz, bize 1998’de kaybettiğimiz Bekir Yıldız’ın yükte hafif pahada ağır öykü kitabı “Evlilik Şirketi”ni yankılıyor.

Tabii Yıldız’ın bu kitabı yazdığı yıllarda (1970’lerin başı) bambaşka bir dünya ve gelecek arayışı söz konusuydu. İnsan toplumsallığının iki kadim ve ezeli kurumu aile ile evliliğin özgür-birey olma imkânlarının önünü kapadıkları görüşünden hareketle şiddetle sorgulandıkları bir “zamanın ruhu”, Yıldız’ı da bunları kölelikle özdeştiren perspektiften yazmaya sevk etmişti. Aynı çizgideki diğer eserinin adı, “Halkalı Köle”, bunu daha çarpıcı aksettirir.

Yıldız, evliliğe kutsallık atfeden bir sistemin aslında (ekonomik) “tutsaklık” hedeflediğini iddia etmekte ve “şirket” tabirini de bu bağlamda kullanmaktaydı: Evlilik, ikiyüzlülüğe sevk eden bir şirket mantığına sahipti.

Rüzgârların “sol”dan estiği 1960’lı ve 70’li yıllardan artık alabildiğine “sağ”dan estiği 2000’ler dünyası ve Türkiye’sinde evliliğe ilişkin bu görüşlerin çok revaçta olduğu söylenemez. Şimdilerde tutsaklıktan söz eden pek yok ve ortalıkta evliliğin kutsallığını teyit ve tasdik eden bir motivasyonla dolaşan çok…

Çok da peki işin aslı böyle mi? Görünürde ve özellikle “görüntü”de, yani ekranlarda evlilik güzellemeleri/yüceltmeleri yapılırken gerçek tablo ne?..

Boşanma oranlarının giderek artışına ve yapılan evliliklerin önemli bir kısmının da ikinci-üçüncü evlilik olmasına bakıldığında evliliklerin aslında dikiş tutmadığı ayan- beyan ortada. Evlilikler “sağlam” olsa, “bir yastıkta kocama”yı vaat etse, azımsanmayacak sayıda çift neden bir sözleşme ile boşandıklarında karşılıklı mal-mülk talebinde bulunmayacaklarına dair imza atsın?.. Demek ki evlilikler ta en baştan boşanma ile muteber!

O yüzden Bekir Yıldız yaşasaydı ilk bakışta “Bu ne evlilik temaşası yahu” diye şaşırırdı belki, ama olup bitene daha yakından baktığında bu defa on yıllar öncesinden bugüne söz konusu kurumun aslında iyice çürüdüğü kanaatine de varabilirdi. Üstelik bu çürümenin güle-oynaya, hoplaya-zıplaya eda edildiğini düşünebilirdi.

Çünkü evlilik, çoğu durumda içtenliksiz beraberliklerin şirket mantığınca sürdürüldüğü bir kurum olmaktan öte, ipliği pazara çıkmış şekilde zenginlerle meşhurlar açısından “hobi”ye, fakir-fukara için de şahika örneğini Esra Erol’la izlediğimiz üzere “şov”a dönüşmüş durumda. Biz, evliliğin realitesinden uzak, onun “realite-şov”unun içindeyiz. Yani evlilik, gerçeklik olmaktan çıkmış ve sadece bir “gerçeklik gösterisi” artık…

Burada yegâne gerçek şu ki Esra Erol hepimizin “yuvasını yapıyor”.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları