Yol

11 Ağustos 2015 Salı

Benim gibi Fikret Otyam’ın en parlak gazetecilik yapıtlarını ilk gençlik yıllarında tanımış olanlar için, onun ölümüyle birlikte kendilerinden bir şeylerin kopup gittiğini hissetmeleri doğaldır. Yine de bu satırlar benden de kopan bir şeylerin acısının ürünü; bir kişiye ağıt olmaktan öte, artık örneği kalmayan müstesna bir kuşağa selamdır.
Daha çok yakında, Otyam’ın Işık Öğütçü’nün özenli çalışmayla derlemiş olduğu Orhan Kemal ile mektuplaşmaları, bize o kuşağın dostluklarını, özlemlerini, dileklerini, umutlarını, kederlerini, sevinçlerini yansıttı.
Alçakgönüllü, dar imkânlı, büyük imanlı bu insanların yaşadıkları çağın tanıkları olarak, kendi acılarını nasıl bal eyledikleri, her sunulanı, nasıl olduğu gibi boyun eğerek kabul etmeyip isyan ettiklerini o mektuplarda okuduk hep birlikte.
Fikret Otyam tıpkı aziz dostu Orhan Kemal gibi, yaşamı olduğu kabul etmeye boyun eğmeyen, onu değiştirmeye soyunan bir kuşağın ve türün insanıydı.
Yaşamın ve yurdun acaba ne kadarı bizimdir diye düşünmüşümdür uzun süre. Sonra anladım ki, bize sunulanın ne kadarını sahipleniyorsak o kadarı bizimdir.
Gazeteci, röportaj ustası, fotoğrafçı, ressam Fikret Otyam yalnızca kendine sunulanlara sahip çıkan değil, aynı zamanda onları alıp, yeniden derleyerek bize tekrar sunan ustalardan biriydi.

***

Hemen hemen Cumhuriyet ile yaşıt kuşağın bütün gazetecileri gibi Fikret Otyam da, o Cumhuriyet efsanesinin hem tanığı, hem faili, hem de sahibiydi.
Yirminci yüzyılın büyük bölümünü gazeteci olarak kendisiyle aynı yazgıyı paylaşan meslektaşları gibi yoksulluğu, yoksunluğu, ortak baskıları yaşadı Otyam.
Yirminci yüzyıl zaman diliminin Türkiye’deki gazetecilik raconu buydu. Koşulların sanki yazgı gibi zorla kabul ettirdiği baskıların karartamadığı içlerindeki cevher ile, umutsuzluğa kapılmadan, yeise düşmeden, boyun eğmeden yaşayan o insanlardaki bu yaşam sevincinin nereden kaynaklandığını hep merak etmişimdir ve o artık örneği kalmamış insanları her zaman hüzünle, acıyla değil, neşeyle hatırlarken, bu neşenin kaynağının belki de üretmenin, paylaşmanın, ortak değerler çevresinde birleşmenin ürünü olduğunu en sonunda anlamışımdır.
Röportaj alanında kadim dostu Yaşar Kemal’i andırır bir ustalığa erişmiş olan Fikret Otyam, Aydınlık’ta yazdığı yazılar dışında, gazetecilik yaşamını erken noktalamış, ama aynı hüneri fırçasıyla sürdürmüş, yaratıcılığını ömür boyu yitirmemiş mutlu bir kişiydi.

***

1970’li yıllar İtalyan sinemasının büyük ustalarından Ettore Scola, Vittorio de Sica’ya ithaf ettiği “Birbirimizi O Kadar Sevdik ki...” adlı yapıtında kahramanına şu acı itirafı yaptırır.
- Hepimiz dünyayı değiştirmek için çıktık yola ama sonra baktık ki biz değişmişiz.
Önemli değil!
Dünyayı değiştirmek için yola çıkan adamın, yolun neresine vardığı değildir önemli olan, esas olan o yolu bir ömür boyu yürümektir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları