Aydın Engin

Şiddet eylemleri kime yarar, kime zarar, kimi yakar?

12 Ağustos 2015 Çarşamba

Suruç cankırımın hemen ardından başlayan ve gitgide tırmanıp yaşı uygun olanlara 70’li yılların “kör şiddet sarmalını” hatırlatan günlere ulaşmış gibiyiz. Yalnız bu defa “Karşıt görüşlü gençler arasında çıkan çatışmada...” klişesini izleyen günlük ölüm istatistikleri arasında değil, kendini “sol” olarak tanımlayan örgütler, örgütümsülerin kendilerince “devrimci” diye nitelenen eylemlerinin saçtığı kan ve ölüm ya da kelepçeleyip yere yatırılmış Kürtlere yiğitlenen ve “Ne yaptı lan size bu devlet” diye sorabilen bir polis memurunun zihninde, zihniyetinde yansıyan devlet terörü arasında sıkışıp kalmışız…
Devlete ve devlet terörüne artık sözüm yok. 7 Haziran seçimlerinin iki gün öncesinde Diyarbakır’daki HDP mitinginde patlayan bombanın sır perdesi hâlâ Diyarbakır savcılığının hantal, umursamaz soruşturma dosyasında uyuklarken (Dikkat!.. Soruşturma sözcüğünün son hecesini siyah dizdim. Vurguyu ona göre okursanız derdimi daha iyi anlatmış olacağım), ardından Suruç can kırımının soruşturmasında kamuoyuna en küçük bilgi sızdırmadan yürüyen (yürüyor mu bilinmeyen) soruşturması artık devletin terörü durdurmaya değil sürdürmeye kararlı olduğunun kanıtı gibi.
Devlet dedim diye gizli, bilinmeyen, derinlerde var olan bir kurumdan filan söz etmiyorum. Devletin dizginlerini askerlerin elinden alıp, eline geçiren ve sımsıkı tutan siyasal güçten, yani AKP’den söz ediyorum.
Anlaşılan o ki olası bir tekrar seçimde Kürt oylarının büyük çoğunluğunun yine HDP’ye akmasının önüne geçmek için AKP kurmaylarının bulabildiği kanlı çare bu. Tırmanan terör; kitleler arasında yılgı ve yılgınlık yayan bir süreç ve sonunda “HDP başımızı belaya sokuyor“ yanılgısı ile HDP’den desteğini çeken bir seçmen kitlesi.
Bu sefil siyasal hesap tutar mı?
Bence tutmaz. Bir yanda yoğun KCK tutuklamaları, bir yandan 90’lı yıllarda sonuçsuz kaldığı yeterince kanıtlanmış dağı taşı bombalama, ormanları yakıp seyretmek üstüne kurulu bir hesap olsa olsa “emanet oylar” diye anılan ve HDP’ye destek için değil AKP tek başına hükümet kuramasın diye oy veren seçmen kesimlerini etkileyebilir. Bu oyların ise nitel anlamı değerli ve yüksek olsa da sonucu belirleyen nicel gücü hemen hemen yok.
Hesap tutmaz, ama AKP iktidarı bu yanlış ve kanlı hesabı yürütmeye kararlı gibi. Terörü durdurmanın en kestirme yolunu bilerek isteyerek devre dışı bırakıyor.
Anlaşılmıştır:
Öcalan’ın Kürt seçmen kitlesine, KCK’ye, Kandil’e doğrudan seslenebilmesinin önünü açtığı an terörün bıçak gibi kesileceğini AKP ele başıları biliyor. 67 Ekim Kobane protestosu sırasında bunu somut olarak yaşadı ve öğrendi. Ama Öcalan’a uygulanan tecridin sona ermesi
o kanlı hesabın da sona ermesi demek. O yüzden yanaşmıyor ve yanaşacak gibi görünmüyor.
İşte bu yüzden bu devlete ve sürüp giden devlet terörüne sözüm yok.
Oysa kendini sol olarak tanımlayan ve son günlerde “Aman ben geri kalmayayım” telaşı içinde karakol, konsolosluk kapısında nöbet tutan ya da devriye gezen polis memuru, asker öldürüp devrimci eylem yaptıklarını sananlara sözüm var.
Doğuda “Merkezden emir almadan kendi inisiyatifleri ile silaha sarıldıkları” söylenen genç ve kör terör grupları ile batıda feda eylemlerine yeniden ağırlık veren örgütlere, örgütümsülere sormak gerek:
Soru bir: Bu eylemler kime yarıyor?
Cevap: AKP’nin kanlı seçim ve siyasal hesabının değirmenine su taşıyor.
Soru iki: Bu eylemler kime zarar veriyor?
Cevap: HDP’nin (Demirtaşgiller diye de okuyabilirsiniz) ülke çapında ilmek ilmek ördüğü “Barışın da, demokrasinin de güvencesi ve sahibi HDP”dir algısını tuzla buz ediyorlar; hatta ettiler bile…
Soru üç: Bu eylemler kimi, kimleri yakıyor?
Cevap: Gönüllü olmadıkları, kendi seçimleri olmadığı halde görev gereği eline silah tutuşturulup ateş çemberinin içine salınan genç asker ve polis memurlarının ocağını yakıyor…
HHH
Kendini sol olarak tanımlayan örgütlere sözüm var demiştim. Unuttum mu?
Hayır, sona sakladım.
Kadın ve erkek kardeşler, ellerinizi bir an için tetikten çekin, sakin bir köşe bulup oturun ve sizin de usta bellediğinizi sandığım Vladimir İliç Lenin’in “Sol Komünizm: Bir Çocukluk Hastalığı” kitabını baştan sona, sabırla, cümlelerin tadını çıkarıp, anlamını eksiksiz kavramacasına okuyun. Okuduysanız bir daha okuyun…
Bana cevap için internete girip klavyeye yumulacaksanız, durun, kitabı bir kere daha okuyun…
Haydi…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları