Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Sanayi Daralıyor, Neden?
Küresel krizin etkileri tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de şiddetlenirken, bir yandan da iktisat yazını kendine özgü yeni kavramlar yaratıyor. Bu kavramlardan bir yenisi krizin seyrine ilişkin: Acaba tek bir dip noktalı “V” patikası mı izlenecek? Yoksa birden fazla dalgalanmalı “W” şeklinde bir süreç mi yaşayacağız? Belki de daha uzun süreli durgunluğu yansıtan bir “L” sürecine mahkûm olacağız...
***
Sanayi üretimi kasım ayında yüzde 13.9’la rekor oranda daralma gösterdi. İmalat sanayiinin düşüşü ise yüzde 15.5’i buldu. Sanayi sektörünün ağustos ayından başlayarak yaşamakta olduğu çöküş medyada da geniş yer buldu. Sanayi sektöründeki daralma ile birlikte, işgücü istatistiklerinden elde edilen ve özellikle tarım dışı istihdamın gerilemekte olduğunu belgeleyen veriler, krizin ulusal ekonominin reel sektörlerini sert bir şekilde etkisi altına almakta olduğunu gösteriyordu. Dolayısıyla, Türkiye ekonomisinin 2009’un başı itibarıyla görünümü “I” tipi bir patika göstermektedir!
Peki bu niye böyle olmakta? Kriz, ABD ve Avrupa ekonomilerinde doğrudan finansal sistemin krizi olarak başlamış ve oradan yaygınlaşmışken, neden Türkiye’de doğrudan doğruya bir reel sektör krizi olarak başgöstermiş ve sanayi sektörünü doğrudan etkilemiştir?
Bu sorunun yanıtı aslında Türkiye’de ekonomi idaresinin kriz sürecine ilişkin değerlendirmelerinin de yanlışlığını ortaya koyacak niteliktedir. Hükümet çevreleri ve finans medyasının sözcüleri krizin ilk günlerinden itibaren Türkiye’nin bankacılık sisteminin “sağlıklı” yapıda olduğuna ilişkin kanıtlar sunarak, krizin Türkiye ekonomisine etkilerinin göreceli olarak “yumuşak” olacağını; krizin ulusal ekonomiyi “teğet geçeceğini”; hatta krizin Türkiye için bir “fırsat” yaratacağını dahi öne sürmekteydiler.
Bu görüşü savunan kesimler, olası bir IMF anlaşmasının Türkiye için tek çıkar yol olacağı savında birleşmekteydi. IMF’den gelecek krediler aracılığıyla Türkiye zaman kazanacak, dünyada kriz konjonktürünün aşılmasıyla birlikte 2003 sonrasının “Lale Devri’ne” geri dönülecekti. Ancak 2008’in güz aylarında yaşananlar bu görüşün yanlışlığını ortaya dökmeye yetti.
Küresel kriz, Türkiye ekonomisinin doğrudan doğruya reel sektörlerini etkilemektedir. Zira 2003 sonrası dönemde Türkiye’nin uluslararası yeni iş bölümündeki konumunun ana aktörleri bankacılık kesimi dışındaki reel sektör şirketleri ve hane halkları olmuştur. Bu süreç içerisinde finans dışı şirketlerin dış borçlarının hızla artmakta oluşu; ve özellikle şirketlerin ekonomik faaliyetlerini sürdürebilmek için aşırı derecede ithalat ve dış borçlanma bağımlılığı içine sürüklenmesi, ulusal ekonomik dengelerde önemli bir kırılganlık kaynağı oluşturmaktaydı. 2009’da dünya ekonomisinin durgunluk içine sürüklenmesi ve uluslararası finansman girişlerinin daralması nedeniyle bu kırılganlıkların su yüzeyine çıkması kaçınılmazdı.
Türkiye 1980’den başlayarak, fakat özellikle 2003 sonrasında hızlanarak ulusal sanayide ithalat bağımlılığının hızla arttığı bir süreç yaşamaktaydı. Bu sürece koşut olarak yerli sanayilerin yatay ve dikey bağlantıları kopartılırken, “yerli” ara malı sanayileri, “ithal” sanayilerle ikame edilmekteydi. Sanayi üretimi giderek ithalatın sürdürülebilmesine; ithalatın finansmanı ise uluslararası finans kapitalin kaprislerine ve emperyalist sistemin bölgemizdeki stratejik yeni iş bölümü hesaplarına terk edilmiş durumdaydı.
Aşağıdaki şekilde bu süreç çok net olarak betimlenmektedir. Şeklin sağ ekseninde imalat sanayii üretim endeksi çizgi ile, sol ekseninde de imalat sanayii ithalatı kutucuklar olarak resmedilmektedir. Sanayi üretimindeki dalgalanmaların ithalata olan duyarlılığı şekilden çok net olarak gözlenmektedir.
Kaynak: TÜİK.
Dolayısıyla Türkiye, uluslararası finansal kumarhane masasında yüksek faiz getirisi sunan ve “sağlıklı” olduğu ifade edilen bankacılık sistemiyle bir “yükselen piyasa ekonomisi” olarak pazarlanırken, ulusal sanayinin dışa bağımlılığı derinleşiyor, dış ticaret açığı şiddetleniyor; ve işsizlik kronikleşiyordu. Küresel kriz Türkiye’nin bu tür sahte sanayileşme ve spekülatif büyüme unsurlarının açığa çıkmasına yol açmıştı.
Bu gözlemler altında Türkiye’nin küresel krizden çıkma koşulları çok açık ve nettir: Türkiye ekonomi idaresi acilen ulusal sanayinin ithalata bağımlılığını geriletecek ve yerli sanayilerin teknolojik girdi-çıktı bağlantılarını güçlendirecek tedbirleri uygulamaya koymalı ve ulusal finans piyasalarının uluslararası finans akımlarının spekülatif saldırılarına karşı korunmasını sağlayacak “korumacı” adımları atmalıdır.
IMF bize kredi versin ve “güven” sağlasın, krizden bir an önce çıkıp, spekülatif finans dünyasının tatlı kârlarına geri dönelim beklentisi hayalden ibarettir.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Çorlu tren faciası davasında 6 yıl sonra karar çıktı!
- Beslenme çantalarının içi boş kaldı...
- Böylesi görülmedi: Tavuk mu horoz mu?
- Özel yeni üye kampanyasını başlattı
- Bugün 23 Nisan! Arşiv görüntüleriyle Meclis'in açılışı..
- Erdal Sağlam'dan ekonomi analizi!
- Belediye başkanı 'sıkıntı olmayan belediyemiz yok' dedi
- Özdağ'dan hükümete Dünya Bankası tepkisi
- Meclis'te gerilim
- Tarım Bakanlığı'nda 'Suriyelilere kadro' iddiası
En Çok Okunan Haberler
- Kepez Belediyesi'nde yeni başkan belli oldu
- ‘Haddini bilsin, tepemin tasını attırmasın’
- AKP'li isimden istifa çağrısı!
- Merkez Bankası faiz kararını açıkladı
- Dilan ve Engin Polat çiftinin yargılandığı davada karar
- 'Kapıdan içeri sokmayın'
- Evlilikte şanslı olan 4 burç!
- Soylu geri mi dönüyor?
- Çorlu tren katliamı davasında karar!
- Öğrenilmesi en zor dili açıkladı